29 Mayıs 2007 Salı

28 Mayis 2007 Astorga - Manrajin Eksentrik adam Tomas ın günü


Gece epey kötü uyudum. Yaşlı Alman kadınlar ve yaşlı DAnimarkalılar tüm gece boyu horladılar. Bende horladığım için sorun yok. Ödeştik gibi. Ama Danimarkalılar gece boyu osurdular. Hemde çok sesli. Sabah erken uyanınca bunlar bende mecburen erken kalktım. Duşa girdim. Sıra yok burada. Sabah duşa girenler pek olmuyor.

Giovanni ve Ever henüz hazır değiller. Ben yola çıkıyorum. Yol bugün uzun. Dün biraz tembellik yaptım. Biraz zaman kazanmam gerek.

Bugün bütün gün tırmanacağız.

Astorga çıkışında bir sütlü kahve içiyorum. Yanına 2 küçük pasta ve bizim simite benzeyen ama tadı daha değişik olan birşeyler yiyorum. Sonra yol başlıyor.
Yolda epey bir yürüyen var. Kalabalığı sevenler için iyi. Otoyolda trafik sıkışıklığı gibi bir şey oluyor. Arabalar yerine insanlar dar patikalarda sıkışıyor.
Sabah buz gibi rüzgar var. Üstüme montumuda giyiyorum. Hava atmanın yeri değil akıllı ol Sedat diyorum.
Kendimide dinliyorum.
Yol çok güzel. Lavantalar var. Sarı çiçekler ve her yer bahar çiçekleri dolu.
Tanıdık Almanlara denk geliyorum. Sabah benden önce yola çıkan yaşlı Alman kadınları görüyorum.
Zevkli bir şekilde konuşa konuşa yürüyorlar.
Bende kendime düşünmek için zaman ayırıyorum. Rabanal del Camino ya kadar durmak istemiyorum. 19 Km.
4 saatlik bir yürüyüş. Yaparım. Yaparım tabiiki.
Sonra yürüyüşe devam. Giovanni ve Ever henüz ortalıkta yoklar.
Yorulmayada başlıyorum. Allahtan Rabanal del Camino gözüktü.
Bakkaldan ekmek, ton balığı, domates, soğan ve içecek alıyorum.
Kilisenin bahçesinde oturup yayılıyorum.
Kilisenin duvarına yaslanmış yaşlı Hollandalı Hans uyuyor. Adam 81 günden beri yolda. Hollandadan yürüyerek Santiago ya gidiyor. Dün Astargoda baika bir Hollandalıya denk geldim oda 78 günden beri Hollandadan yolda. O Hans dan biraz daha genç olduğu için hızlı gidiyor.
Yemek yerken bisikletli Alman bir aile geliyor. Anne Baba tandem bisiklette. Arka arkaya oturuyorlar. Çocuklar 14 ve 16 yaşında kendi bisikletleri ile yoldalar. Kavga ediyorlar.
Çocuklar hemen yemek istiyorlar. Annede istiyor ama Baba daha sonra yemek istiyor.
Onlar kavga ederken bende ekmeğimi yiyorum. Bu arada bizimkiler geliyor.
Onlarda ekmek almışlar. Onlar yemek yerken Alman aile ile biraz konuşuyoruz.
Aile her yıl bu tip yolculuk yapıyormuş. Baba yolda çektiği fotoğrafları daha sonra satıyormuş.
Ayrıca çeşitli şekilde kullanarak ailenin geçimini sağlıyormuş. Hemde 15 yıldan beri.
Giovannı ve Ever de benimle yola devam etmek istiyorlar. Normalde burası mola yerlerinden biri. 5 km sonra bir misafirhane var ve daha sonra bir 5 km sonra.
Bundan sonrası birazda zorlu. 1570 metreye tırmanmamız gerekecek.
Havada soğuk. Yağmur yok gibi ama burada belli olmuyor. Biranda hava değişebiliyor.
Bunu göze alıp yola çıkıyoruz. Zar zor ilk misafirhaneye geliyoruz. Terk edilmiş bir köy. 2 Misafirhane var bir özel diğeri Alman hıristiyanların. İkiside hoşumuza gitmiyor. Giovanni ve Ever biraz köpeklerle oynuyorlar. Fotoğraf çekiyoruz.
Sonra yola devam ediyoruz. Ünlü demir Haç tepesine doğru gidiyoruz.
Buranın en yüksek noktası burası. Tüm yolunda en yüksek noktası burası.
Bundan sonra Manrajin köyü var.
Köy demeye bin şahit ister. her yer harabe. Bir tek Tomas ın yeri var. Tomas ın dağ evi.
Tomas profesyonel hacı gibi bir şey. Eksentrik yaşlı biri. Burasını kimseden para istemeden işletiyor.
Elektrik, su, tuvalet, internet yok. Akşam yemeği var. Kahvaltı var.

27 Mayıs 2007 Pazar

27 Mayıs 2007 Hospital de Orbigo - Astorga 16 km.




Bu sabah kahvaltı şirketten. Kilise yumurta bile hazırlamış. Kahvaltı güzel. Oda biraz soğuk. Yağmurda yağdı yağacak.
Yola çıkıyoruz. Venezüellalı Miguel i görüyoruz. Oda bugün bizimle yürüyor. Yolda nerede duralım diye düşünüyoruz. Mola yerlerine bakıyoruz.
Bugün artık düz ve can sıkıcı yolları arkada bırakıyoruz. Yol yeniden yükselmeye başlıyor, yarın yeniden dağa çıkacağız.
Güzel bahçeli evleri olan köylerden geçiyoruz. Hava açıyor gibi. İlk köyden sonra İrlandalı biri ile bir müddet yürüyorum. İkinci defa yürüyormuş. 2 yıl önce Astargo dan Santiago ya yürümüş bu yıl benim yürüdüğüm yerden başlayarak yürüyor.
Katolik değilmiş. Yürüyüş esnasında yeteri kadar dini veya inanç üzerine bilgi verilmediğinden şikayetci. Kiliselerde hep kapalı diye şikayet ediyor. Haklıda.
Hacı adayları hacılıktan bihaber habire yürüyorlar.
Yol bugün güzel. Gelincikler, papatyalar ve diğer kır çiçekleri ile süslü tepeler var. Baharda yürümek iyi oluyor. Buralarda biraz sulu tarım var birazda ekin tarlası. Geçtiğimiz ova gibi tümüyle ekin tarlası değil.
Uzakta Astargo gözüküyor. Farkına varmadan ve mola vermeden 16 km yürümüşüz. Sola ayağımın altı ağrıyor. Topukta zaten su topladı. Havada yağmurlu olacak gibi.
Şehir girişinde Brezilyalıların işlettiği misafirhanenin önünde bizimkiler bekliyor.
Sırt çantasını buraya bırakıyorum. Onlar kalacaklar. Yemeğe çıkıyoruz. Pizza berbat. Tavuk iyi değil. Kahvede içmiyoruz.
Meydanda kahve içiyoruz. İyi.
Dondurmacıdan dondurma alıyorum. Yeniden yola çıkmaya karar veriyorum ama yağmur başlıyor. Vazgeçiyorum. Bugün burada kalacağım. Katedralin fotoğraflarını çekeyim.
Astorga Romalılar tarafından kurulmuş bir şehir. Romalıları batıyı fethetmesinde ve fetih sonrası kalmalarında önemli rol oynamış şehirlerden biri.
Misafirhane 4 Euro. Internet bedava.

Gaudinin sarayı mükemmel. Katedral kapalı. Dışıda tamiratta. Sırf Gaudi nin sarayı için gelinebilir bir yer.

26 Mayıs 2007 Cumartesi

27 Mayıs 2007 La Virgen del Camino - Hospital del Orbigo

Bugün yine en son biz çıkıyoruz. Dükkanı kapatma işi bize kalıyor. Sabah Hollandalılar epey gürültü yaptılar.
Kahvaltı epey zengindi. Bir tek kuşsütü eksik. Kahvaltı sonrası yürümeye başlıyoruz. Şehirden kurtulmaya çalışıyoruz. 30 km yürüyeceğiz bugün.
Santiago yolu ana yola paralel gidiyor. 3 km sonra yol ikiye ayrılıyor. Giovanni ve ben alternatif yola giriyoruz. Nikaragualı Ever anayola paralel giden yoldan gidiyor. Bizim yolun daha güzel olması gerek 3,5 km de fazladan yürüyeceğiz.
Yol feci cabasıda fazladan yürüme. Asfalt üzerinden gidiyoruz. Asfaltta yürümek insanı çok yoruyor.
Yolda tarlalarda var. Sulu tarım yapılıyor. 3 defa sütlü kahve içtikten sonra Hospital del Orbigo ya geliyoruz.
Sol ayağımın ağrısı devam ediyor. Sol topuğumdada yara oluşmaya başladı.
Yolun en güzel yanı yolun sonu. Muhteşem bir Romalılardan kalan köprü var. Nehir hızlı akıyor. Köprü altında balık avlayanlar var.
Köprünün hakiki olmuş hikayesi var.
Orta çağlarda şövalyenin bir bir asil kadına her perşembe boynuna kalın bir zincir takıp dolaşacağına söz veriyor. Bir dönem sonra bu tabiiki zor geliyor. Bundan kurtulmak için köprü başında turnuva düzenliyor. Temmuz ayı boyu süren turnuva sonunda gelen diğer şövalyeleride yenerek bu vermiş olduğu sözden kurtuluyor.
Bunun şerefine her yıl Temmuz ayında bu turnuva temsili olarak tekrarlanıyor.
Kaldığımız yer kilisenin misafirhanesi. Çok şirin bir yer. Bahçede beni arayan bir İspanyolla konuşuyorum. Burgos kentinden beri beni arıyormuş. Sarılıyor. Adı Juan mış. 5 yıl Ankarada kalmış. Hayatımın en güzel 5 yılıydı diyor. Tüm İspanyol arkadaşlarına Türkiyeyi tavsiye ediyormuş. Bizimde Ankarada olduğumuz dönemlerde orada bulunmuş. Çocuklarıda benim çocuklarım ile aynı okulda okumuşlar. Ayşe Abla kolejinde okumuşlar. Mutlaka birbirlerini tanıyorlardır diye adres alışverişi yapıyoruz. Adam ne kadar mutlu anlatamam.
Akşam yemeğini sade yiyoruz bugün. Ekmek, ton balığı, peynir ve bizimkiler için sosis. Yanında gazoz.
Yemek sonrası biraz futbol izliyoruz. Ben ve Giovanni köprünün fotoğrafını çekmek üzere gidiyoruz. Mayorkalı ve Nikaragualı futbol izliyorlar.
Güneşin köprü üzerinde batışı muhteşem. Bugünün en güzel anı.
Misafirhane kahvaltı dahil 6 Euro

25 Mayis 2007 Leon - la Virgen de la Camino

Bu sabah tembel tembel kalktık. Epey horlamışım yine. 7.30 da uyandık. Bisikletli Almanlar yola çıkmışlar. Gece koridorlarda çocuklar koşuşturuyordu. Okul gezisi var zannedersem. Okul çocuklarıda burada kalıyorlar.
Saat 9 a kadar kahvaltı yapıyoruz. Sıcak kahve, dünden kalan ekmek, peynir, at salamı ve domuz salamı Brezilyalı ve İspanyol Miguel için.
Sonra biraz internette oyalanıyoruz.
Cristina ve 2 Alman Tim ve Nicole Leon da bir gün daha kalacaklarmış. Biz kararsısız ne yapacağımız konusunda.Yolda kalalımmı diye konuşuyoruz. Diğer misafirhanede yol üzerinde. Hacı adayı olarak misafirhanede bir gün kalma hakkın var. Hasta olursan bir gün ekstra daha kalma hakkın oluyor.
Saat 10.30 da diğer misafirhanenin önü dolu. Beklerken yaşlı Macar kadın Gyorgina yı görüyorum. Seke seke geliyor. Sakat ayakla nasıl geldi hayret ediyorum. kadın katolik bile değil.
Bize yeni açılan bir misafirhaneye gideceğini söylüyor. Şehrin 8 km dışında. Bizde oraya gitme kararı alıyoruz.
Miguel ayakkabıları vurduğu için yenisini alacakmış.
Bize sonra katılacağını söylüyor. Giovanni ve ben Katedrale doğru yürüyoruz.
Katedral epey görkemli ama Burgos katedrali gibi altın dolu değil. Girişte ücretsiz.
Burası daha dini bir havaya sahip, diğer katedraller gibi teatral bir hava yok.
Katedralde Nikaragualı Ever arıyor. Bizi özlemiş. 30 km yürümüş ama bizimle 8 km daha yürüyecek. Katedralin önünde kahve molası veriyoruz. Pasta alıyoruz ve bizim bohca böreğine benzeyen börekten yiyoruz.
Kahve sonrası dondurma alıyorum. 3 top olmuyormuş yanlız 2 top dondurma veriyorlar. Neden? Neden yok. Öyle işte. İşine gelirse.
Kahve sonrası şehir içi yorucu yürüyüş başlıyor. Leon küçük bir Ankara gibi. Bölgesel başkent. Memur çok. Ağrıbaşlı bir hava var. Ankara gibi sevimli bir yer. Şehir çıkışında bir alışveriş merkezinden harddisk alıyorum fotoğraflar için. Kaybolur diye korkuyorum. Yenimahalle gibi. Burasıda yeni bir semt. Sonra kayboluyoruz. 2 saat yol arıyoruz. Yolumuz bulduktan sonra ilk durak Trabajo del Camino. Burası eski bir köy ama şehre yapışmış. Ankaranın Karakursunlar köyü gibi. şehrin içinde tipik köy ve köylüler.
Küçük bir sanayi bölgesinden ve benzin istasyonundan geçerek La Virgen del Camino ya geliyoruz. Leon havaalanı ve askeri havaalanı burada.
Askeri helikopterler uçuyor.
Misafirhane Domingo tarikatının yeri. Çok yeni ve temiz. Yataklar tertemiz. İlk defa çok temiz bir misafirhanede kalıyoruz.
Her yer pırıl pırıl. Yönetici şaşırıyor Türk olduğumu söyleyince. Türkler kara olur diyor.
Biraz aksi gibi geldi. Neyse yatakhaneye gidiyoruz. Burası 4 Euro.
Duşlar sıcak.
Yeniden giyindikten sonra alışverişe çıkıyoruz. Burası lüks elbiseler makinada yıkanıyor ve kurutuluyor. 2 Euroya.
Birlikte Tavuk, Pilav ve patates püresi yiyoruz. Giovanni bugün yine aşcımız. Everde mısırlı salata yapıyor. Yanınada gazoz var.
Macar kadında yemek yapmış karnımız aç. Onun yemeğinide yiyoruz.

Yemekte Mayorkalı ile konuşuyorum. Karısından ayrılmış. İşini bırakmış kendine bir yol bulmaya çalışıyor. Bu yoldaki ve buralardaki çoğu insan gibi. Herkes yolda kendine birşeyler bulmaya çalışıyor. Hacılar için gelenekler olmadığı için ve kiliselerdede bunlara yol gösterecek kimseler yok. Kilise para peşinde. Herkes yavaş yavaş umudunuda kaybediyor.

Akşam yine yağmur yağıyor. Biz bugün yağmur görmedik.

Yemek sonrası yatarken misafirhane yöneticisi bana sarılıyor ve Selamün Aleyküm diyor. Bende Aleyküm Selam diyorum ve yatmaya gidiyorum. Şaşırdım ama. Gece Hollandalı 7 kişilik bir grup geliyor. Bunlar herzaman olduğu gibi gürültülü.

25 Mayıs 2007 Cuma

24 Mayis 2007 Nihayet Leon. 300 Km kaldi. + 100 Km




Bu sabah Reliegos kasabasından yola çıktık. 3 günden beri durmadan yağmur yağıyor, Bu sabah Allahtan yağmur yok. Misafirhaneden en son ben ve Brezilyalı Giovanni çıkıyoruz. Sabah birlikte güzel fotograflar çekiyoruz. Mansilla de las Mulas köyünde mola veriyoruz. Standart olmaya başlayan Cafe con Lecche (Sütlü kahve) içiyoruz. Kahvehanenin yanında olan kilise küçük ama şirin. Hemen heryerde olduğu gibi buradada leylekler var. Her yer leyleklerle dolu.


Cafe de Alman iki bayanla karşılaşıyoruz, diğer Almanlar gibi onlarda Almanların çokluğundan şikayetci.


Yol asfalt üzerinden devam ediyor. Son günlerin yağmurundan İspanyayı sel bastı. Patika yollar çamurlu. 1,5 saat ve 5,5 km sonra Villamoros da yeniden kahve molası veriyoruz. Burada başka bir alman Thomas ile muhabbet ediyoruz. Burada kahve ve barlarda tüm çöpler yerlere atılıyor. Sigara külleride neredeyse heryerde kültablası olmasına rağmen yerlerde. Çöplerin resmini çekiyoruz. Brezilyalı bizim orada böyle yapsalar adamı öldürürler diyor. Burada normal bizde ortama uyup çöpleri yere atıyoruz.


Puente de la Villarente köyünü durmadan geçiyoruz. Güzel fotoğraf çekilecek yerlerde duruyoruz. Giovanni profesyonel fotoğrafçı bende ondan feyizlenip iyi fotoğraflar çekmeye çalışıyorum.


Arcahueja kasabası girişinde İspanyol Miguel e denk geliyoruz. Ayaklarını yalak içine uzatmış dinleniyor. Bizde hemen botlarımızı çıkarıp soğuk suya ayaklarımızı sokup dinleniyoruz.


Su buz gibi ayaklarımız soğuktan ağrıyor. Ama aynı zamandada çok iyi geliyor. Çeşme başı bir anda hareketleniyor. Dün akşam yemek yediğimiz grup geliyor. Cezayir doğumlu Fransız aşcı, İspanyol Rosa, İspanyol ve Barsenolalı Andreu ayrıca yolda karşılaştığımız Alman bayanlar.
Anna ile burada tanışıyoruz. Bonn dan geliyormuş. Fotoğrafımızı çek diyoruz ama o portakalını yiyinceye kadar biz fotoğraflarımızı çekmiş oluyoruz. Anna ilede grup fotoğrafları çekiyoruz. Sonradan görme ihtimalin zayıf olan insanlar yol üzerinde dostun oluyor. Adresler alıp veriyorsun. Kaçı acaba arayacak, kaçı acaba fotoğraf yollayacak. Yada kaçını biz arayıp fotoğraf yollayacağız. Allah bilir.


Fotoğraf ve muhabbetten sonra ben yola çıkıyorum.


Yolda Hollandadan İsa ve İlhan abi arıyorlar. Mutlu oluyorum. Giovannide bu arada bana yetişiyor. Yeniden beraber yürüyoruz. Sol ayağım yeniden ağrıyor. Uzaktan Leon gözüküyor. Ankarayı andırıyor. Burada çok tehlikeli bir otoyolu geçmek zorundayız. Arabalar vızır vızır geçiyor. Yolun karşısında düşüyorum. Ayağım yağmur yalağında kalıyor.


Yoldan misafirhaneyi görüyoruz. Çok eski bir bina ve kötü gözüküyor. Binanın diğer bölümü polis karakolu.


Binanın içi çok bakımlı burada kalmaya karar veriyoruz. Ücret 3 Euro. Burada biraz dinlenip şehre ineceğiz. İlk önce El corte Ingles isimli alışveriş merkezine gidiyoruz. Çıkışta hava hareketleniyor. Ben yangın var zannediyorum. Giovanni bulutlar diyor ve haklı çıkıyor. 5 dakika içinde yağmur yağmaya başlıyor. Fırtına var. Şehre inmekten vazgeçiyoruz. Burada üst katta kahve içiyoruz. Biraz birşeyler yiyip misafirhaneye dönüyoruz. Miguelde pizza ısmarlamış onuda yiyip yatıyoruz. Pizza kişi başı 6 Euro. Miguel şaraba para istemiyor.
İspanyollarda bizim gibi yerinde bonkör olabilmeyi biliyorlar.

23 Mayis 2007 Sahagun - Reliegos

22 Mayis 2007 Calzadilla de la Cueza - Sahagun

21 Mayis 2007 Poblication de Campos - Calzadilla de la Cueza

21 Mayis 2007 Poblication de Campos - Calzadilla de la CuezaBugünkü güzergahımız Villarmentero de Campos, Villarcazar de Sirga, Carrion de los Condes ve son durak Calzadilla de la Cueza. Gece yaşlı İspanyollardan biri rahatsızlandı. Arkadaki uyku salonundan benim bulunduğum ön odaya geldi. Öskürükler ve nefes kıtlığı içinde ölüyor zannettim. Habire benimle ispanyolca konuşuyor. Arada öksürüyor. Birde bunlar yetmezmiş gibi sigara tüttürdü. Bende kalkmışkan hemen önümde bulunan bilgisayardan elimdeki fotoğrafları internet aracılığıyla Hollandaya yolladım. Yaşlı İspanyol ölmesin diyede dua ediyorum. Sabaha kadar adam öksürüyor ama bende horladığımdan pek sorun yapmıyorum. Tüm gece yağmur yağmaya devam etti. Hiç ara vermeden yağan yağmur beni tedirgin etti ertesi gün için. Arada yattığım koltuk pireli gibi bir hisse kapılıyorum veya tahtakuruları var diyorum. Uyku tulumunun içine giriyorum ve başlık tarafını iyice kafamın üstüne çekiyorum. Ne olur ne olmaz burada bitlenmeyelim. Sabah erken o kadar öksürmeye rağmen yaşlı ispanyol ve arkadaşları çok erken yola çıkıyorlar. Erken kalkanlar gürültülü bende uyanıyorum ama bitli kotlukta biraz daha sabah keyfi yapıyorum. Hemde dışarda yağmur yağıyor. Yağmurun dinmesini bekliyorum. Dün zaten kuru bir yerim kalmamıştı bugün daha az yağmur yağsın Allahım. Bu yolda tabiiki dua etmek kadar doğal birşey yok. Katolik hacılar yollarda. Dün tanıştığım Belçikalı Peter, Hollandalı Christine ve Avusturyalı Manfred sabah 5de yola çıktılar. Diğerleride onlardan hemen sonra yola çıktılar. Erken çıkanların hepsi yağmurla yola çıktılar. Ayakkabılarıma bakıyorum nispeten kuru gözüküyor. Ayakkabıların içine gazete doldurmam işe yaramış. Arada gazeteleride değiştirmem ayrıca daha hızlı kurumasını sağladı. Bende eşyalarımı toplayıp yola çıkıyorum. Dualarım kabul olmuş hava nemli ama yağmur yağmıyor. Kapıdan çıktım köy meydanına doğru gittiğimde bir küçük kafe, bakkal karışımı bir yerin açık olduğunu gördüm. Ne olur ne olmaz deyip içeri daldım. Cafe con Leche'mi büyük bir keyifle içiyorum. Normalde belki istemeyeceğin sorun yapacağın kahve burada sanki dünyanın en üst kalite kahvesi altın bardaklarda veriliyormuş gibi lezzetli oluyor. Oruç sonrası iftar masasında ilk lokmayı yemen gibi zevkli bir an. Kahve sonrası ekmek ve peynir alıyorum. Uzun bir dönem yanlız yürüyorum. Villovieco köyünde Katolik hacı heykelinin önünde fotoğraf çekmek için duruyorum. Hollandalı bisikletli hacılara fotoğraf çektiriyorum. Biraz konuşuyoruz. Bu arada Brezilyalı Giovanni geliyor. Yolculuğun güzel yanı ihtiyacın olanları istemen yetiyor. Allah'a inanıyorsan Allah veya yüksek bir güç senin ihtiyacına cevap veriyor. Hayat herşeyi en güzel şekilde dengeliyor. Giovanni ile fotoğraf çekiyoruz. Bu adamın fotoğraf çekme kabiliyeti bana 100 basar. Fotoğrafları çektikten sonra Giovanni ile yola çıkıyoruz. Bir müddet soru sormadan, konuşmadan yürüyoruz. Dün o başka yerde kaldı bende başka yerde. Villacazar de Sirga'da bahçe içinde kahve içiyoruz. Karnımız biraz acıktığından elimizde olan ekmekleri ve peynirleri yiyoruz. Bu arada A Corona'dan gelen Miquel'i görüyoruz. Adam epey hızlı yürüyor ama bizi görünce oda geliyor. Biraz gülüyoruz. Kahve molasından sonra yeniden yola çıkıyoruz. Miquel ve Giovanni epey hızlı yürüyorlar. Ben biraz daha yavaş gitmeyi tercih ediyorum. Acele etmek istemiyorum. Carrion de los Condes'te buluşmak üzere ayrılıyoruz. Hava kararsız yağmur yağdı yağacak. Bizde arada kararsız kalıyoruz ama havanın kararsız olması daha değişik birşey. Evdeyken, işteyken ve herhangi bir araçtayken dikkat etmiyoruz ama yürürken havanın kararsız olması insanın moralini bozuyor.

20 Mayis 2007 Castrojeriz - Poblication de Campos

19 Mayis 2007 Bugün benim Yaşgünüm Hornillo del Camino - Castrojeriz

Bugün benim yaşgünüm. Sabah Hornillo del Camino da sabah erken spor salonunda yer yatağında uyanıyorum. Uzun yıllardan beri ilk defa yanlız ve tek başıma yaşgünü kutlayacağım. Spor salonunda kalabalık yavaş yavaş azalmaya başlamış. Yanımdaki yatakta Annemieke yatıyor. Bana dün Burgos da Marjan ile küçük bir hediye almışlar. Teşekkür ediyorum. Yolda insanlar birbirlerine daha bir yakın oluyorlar. Arkadaşlıklar daha hızlı gelişiyor.
Miasfirhanenin yöneticisi ortalıkta yok. Dünde zaten geç geldiğimizden bulamamıştık. Misafirhanede süt var. Kendimize sütlü kahve yapıyoruz. Biraz ilkel ortamlar ama nasıl olsa alıştık. Neredeyse bitleneceğiz. Hollandalı Etty yi pireler ısırmış her tarafı şişmiş kadının. Bende Allhtan henüz yok.
Kahveden sonra yola koyuluyoruz. Annemieke biraz bana eski Hollanda Katoliklerini anlatıyor.
1 saat yürümeden sonra Sanbol denilen bir misafirhaneye geliyoruz. Yürüme yolundan 100 metre kadar içerde. Uzaktan güzel gözüküyor. İçerisi sıcak ve kalabalık.
Herkes daha kahvaltıda. Bende istiyorum taze kızarmış ekmek üstüne kızarmış yumurta. Masada bir Alman var. İrlandalı bir yaşlı bayan.
Burayı işletenler bir Alman ve 2 İtalyan. Alman mutfakta adı Dani. Bana güzel yumurta yapıyor. Bakıyorum Annemiekede istiyor. Benmi yaşgünüm diyorum. İrlandalı kadın bana şarkı söylüyor. Duygulanıyorum. Diğerleride şarkıya katılıyor. İtalyan olan adamda geliyor. Adı Virginio. Nerelisin diye soruyor. Türküm deyince üstündeki kazağını çıkarıyor altında Türk bayraklı Tişörtü var. Adam Türkiye hayranı. İzmirde kalmış. Kıbrısı ve Türkiyeyi anlatıyor. Ne kadar sevdiğini ve beni gördüğüne ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor. Oda bana bir şarkı söylüyor. Ballı bisküviyide pasta niyetine veriyorlar. Yaşlı İrlandalı kadın gençliğini biraz anlatıyor İtalyan Virginio ya. İrlandaya gelen İtalyan gemicilere cilve yapıp dondurma ısmarlatıyorlarmış. Dondurma sonrası gemicilerin ne isteyeceğini bildiklerinden kaçıyorlarmış. 60 yıllarda sırt çantası ile epey ülkeyi dolaşmış. Şimdilerde İspanyol kocasıyla İrlandada yaşıyorlarmış. Hoş sohbet ve biraz çatlak bir kadın.

Annem arıyor yaşgünümü kutluyor. Kardeşim Vedat ta yaşgünümü kutluyor.

Yaşlı İrlandalı ve alman adam bizden önce çıkıyorlar.
Bizde çıkıyoruz. Yolda onları yakalıyoruz. Almanla biraz konuşuyoruz. Almanyadan Moesel bölgesinden geliyormuş. Riesling şaraplarının üretildiği bölge. Babasınında küçük bir şaraphanesi varmış.
Karısından 1 yıl önce ayrılmış. Halen onu çok seviyorum diyor. Unutmak için bu yola çıkmış. Kadın bunu başka biri ile aldatmış. Sonrada bunu terkedip sevgilisi ile birlikte yaşamaya başlamış. Şimdilerde birlikte satın aldıkları ve bu adamın kendi elleri ile tamir ettiği çiftlik evinde yaşıyorlarmış. Kendimi çok kötü hissediyorum diyor. Acısını unutup yeni bir yol bulurum inşallah diyor.
Castrojeriz kasabasına gelmeden Alman ve Fransız turist gruplarına denk geliyoruz. Bunları otobüsle düz yürüme parkuruna bırakıyorlar. Sonrada yolun sonunda topluyorlar. Burgos dan öncede epey vardı.
Eski rahiplerin geçmişte hacılara ve yolculara şarap bıraktığı manastırdan sonra 45 dakikada Castrojeriz deyiz. Misafirhaneler, hotelller, pansiyonlar dolu. Yaşlı bir alman kadın ağlıyor. Saat 12 de gelip sırt çantasını sıraya koyup yemek yemeye gitmiş. Saat 15,30 bizimle birlikte yeniden geldiğinde bizim gibi sokakta kaldığını görünce şok oluyor. Kadına ağlama yatacak yer bulunur diyoruz ama nafile.
Kadını bırakıp belediye ve kilisenin işlettiği misafirhaneye gidiyoruz. İspanyol Miguel ve Brezilyalı Giovanni burada.
Genç misafirhane yöneticisi Barbara bize yardımcı oluyor. Yerde yatacak yer varmış. Hayhay sorun yok yerde yatalım diyoruz. Ağlayan Alman kadın geliyor. Onada yerde yatak var. Yaşlı İrlandalı kadın ve karısından ayrılan almanda geliyor. Onada merdivenin altına bir yatak seriyorlar. Herkese yatacak yer var.
Hava kuru. Eşyalarımı yıkıyorum. Tüm çoraplarımıda yıkıyorum. Pis bir adam olmuşum.
Kendimde yıkandıktan sonra biraz alışveriş yapıyorum. Meyve vs alıyorum.
Akşam için Miguel, Giovanni, Annemieke ve ben El Meson isimli restorana gidiyoruz. Hacı menüsü 8 Euro.
Saat 19,50 restorandayız. Restoran bölümü saat 8 de açılıyormuş. 10 dakika dışarda bekliyoruz. İspanyollar garip. Herşey sınırlı. Hizmet kavramı sıfır.
Neyse saat 8de yemek salonuna alınıyoruz.
Yemek güzel. Dördümüz iyi eğleniyoruz. Yeniden yaşgünümü kutluyorlar.
Restoran çıkışı yağmur var. Tüm eşyalarım halen yaş. Daha doğrusu kuruma imkanıda yok. Yarın kötü olacak.
Gurbette bir yaşgünüde böyle geçiyor.
Gece mükemmel uyuyorum.

18 Mayis 2007 Burgos - Hornillos

17 Mayis 2007 San Juan de Ortega - Burgos

16 Mayis 2007 Tosantos - San Juan de Ortega

20 Mayıs 2007 Pazar

14 Mayis 2007 Crañon - Antonio nun ve Kizim Ikramin gunu


Bu sabah Azofra da gunes var. odanin içi sicak. Keks ve çay var kahvaltida.
Ben sirtima merhem suyurorum ve yara banti yapitirmak istiyorum. Ispanyol bayan yardim edeyim diyor. Sirtmi gorunce ooo Madre mio gibi çigliklar atiyor. Bana gore fazla aci yok ama demekki goruntu pek iyi degil.
Juan kapinin onunde yatan 3 Almanida içeri aliyor. Onlarada elimizde olan kekslerden veriyoruz. çayda sicak. kadinlarin ve adamin içi isiniyor. Barbra Turkiyeye motorlar gitmis onu anlatti. Digerleride hippy tarzi yasami olan insanlar. yatacak yer ve yemegi sorun yapmiyorlar. Bizde yapmiyoruz.
Onlari birakip yola çikiyoruz. Benim fleece kazagim ustumde. Cristina kisa sortlu. Juan ise daha tecrubeli, ustunde ceketi var.
Hava inanilmaz soguk ve ruzgarli. Yol az engebeli olsada yorucu. Ruzgar bizi çok yoruyor. Herkes koşuyor. Juan ve ben arkalarda kaliyoruz. Konuşa konuşa geliyoruz.
Yolda kızımı arıyorum. Bugün küçük kızım Sorayanın yaş günü. Hem seviniyor aradığım için hemde üzülüyor yanında olmadığım için.
Santa Domingo de Calzada ya Organize sanayi bolgesinden giriyoruz. Sevimsiz bir sehir.
Santa Domingo de Calzada da festival var. Herkes buralarda misafirhanenin onu yine Almanlarla dolu. Sirt çantalari dizilmis. Biz alis veris yapip yemek yemege karar veriyoruz.
Kilisenin onunden geçiyoruz.
Burasi Horozu ve tavugu ile unlu kilise. Eski zamanlarda burada ogullari ile geçen bir kari koca gece burada kaliyorlar. Gece hancinin kizi çocugu kandirmaya çalisiyor. Çocuk pas vermeyince kizda çocugun çantasina evdeki degerli esyalari koyuyor. sabah tabiiki feryat figan hirsiz var diye bagiriliyor. Degerli esyalar çocugun çantasinda bulununca çocugu asiyorlar. Anne ve bana yollarina devam ediyor. Santiago dçnüşünde oğullarını yaşarken görüyorlar. Melekler çocuğu o kadar dönemde hayatta tutmuşlar. Çevredeki insanlar hemen gidip papaza haber veriyorlar. Papazda o anda yemekteymis. Bu olamaz diyor. O çocuk yasiyorsa benim tabağımdaki tavukla horozda uçar diyor. O anda tavuk ve horoz canlanıp uçuyorlar.
O günden bugüne kilisenin içinde tavuk ve horoz bulunuyor. Horoz kiliseye gelenin üzerine öterse olumlu oluyormuş. Biz girince ne tavuk nede horoz ötüyor. Zaten Katolik kiliseside herseyi paraya tahvil etmiş. Kilise girişi 3 Euro. Elektronik mum 1 Euro. Isanın ışığının açilmasi 0,50 Euro. İlahilerin otomatik söylenmesi 1 Euro. İlahi seçimi yok, şansına ne gelirse. Yol ekin tarlalarının arasından geçiyor. Cranon kilisesinde yer varmı bilemiyoruz. Allaha emanet yoldayız. Cranon çok güzel bir köy. Kilisede çok güzel. Kilisenin üst katı misafirhane. Yerlerde minderler var. Minderlerin üzerinde uyanacak. Misafirhane yöneticisi bardaymış. Bekliyoruz. Geliyor. Adı Antonioymuş. Nereden diye standart sorusuna Türkiye deyince adamın yüzü gülüyor. Gemiciymiş. Türkiyede epey limanları dolaşmış. Addana, İzmir, Mersin, Trabzon, epey bir sayıyor. Misafirhane bağış şeklinde gönlünden ne koparsa onu veriyorsun ama gizli olarak ve sonradan. Zorunlu değil. Para kutusu açık. Üstünde verebileceğin kadar ver, ihtiyacın kadar al yazısı var.
Kızım İkram arıyor yanıma gelecekmiş. Mutlu oluyorum. Seviniyorum. Benim hayatımın güzelliklerinden biri olan kızım geliyor.
Antonio ya söylüyorum sorun değil diyor. Yeteri kadar yemek var diyor. Ben domuz yemiyorum diye anlatacam. Antonio bana senin için ayrı yemek yaptım diyor. Etsiz yemek yapmış.
Adamı ilk gördüğümde sevmiştim şimdi dahada seviyorum.
Bizim minderler Hollandalı iki bayanın yanına düşüyor. Annemieke Berkhout ve Marjan Kersten. Norbert karşımızda. Odada 25 kişi kadar var. Üst kattada bir o kadar. Geç gelenler kilisenin içinde yatacaklar.
İkram gelinceye kadar Juan ve Hollandalılarla muhabbet ediyoruz. Juan hep Kuran okumak istermiş ama hiç İspanyolcasını bulamamış. Benim yanımda var diyorum. Şaşırıyor. Bu kadar tesadüf olamaz diyor.
Kendince bunun mucize olması gerekir diye birşeyler çıkarıyor. Kuran a bakıyor. Bana epey sorular soruyor. Bildiğim kadar cevap veriyorum. İkram geldiğinde oda biraz tercüme ediyor.
İnsanların bizlerdede olduğu gibi diğer dinler hakkında ne kadar az bildiklerini bu yolda daha net görebiliyorsun. Bizdede öyle değilmi.
Yıllarca yanımızda oturmuş olan Rum, Musevi, Ermeni, Süryani ve diğer dinlere mensup olan arkadaşlarımız hakkında bile doğru dürüst birşey bilmiyoruz.
Daha doğrusu öğrenmekte pek işimize gelmiyor zannedersem. Öğrenirsek ne kadar az farkımız olduğunu ve ne kadarda birbirimize benzediğimizi göreceğiz. Farkımız olmadığını görmek bizi korkutuyor zannedersem.
Juan Kurandan bazı ayetleri İspanyolca okuyor. Sonra yemek vakti geldiği için üst kata yemeğe çıkıyoruz. Yemek 3 büyük masada hepberaber yeniyor. Antonio yemek öncesi burasının bir kilise olduğunu ve yemek öncesi dua edileceğini belirtiyor. Dua sonrası yemek başlıyor. Yolcular, Antonio ve yardımcısı tarafından yapılan sade ve lezzetli yemek yorucu bir günden sonra ilaç gibi geliyor. Salata ve meyveli yoğurtta menüyü tamamlıyor.
Yemek sonrası yolcular masaları topluyor ve bulaşık yıkanıyor.
Bulaşık sonrası akşam ayini için isteyenler kilise bölümüne gidiyorlar. Ben gitmiyorum, Juanda inanan biri ama o'da kilise ayinlerini kilisenin ikiyüzlülüğünden dolayı sevmiyormuş o'da ondan dolayı gitmiyor.
Küçükken kilisede ayinlere katılıyormuş. Zangoçluk yapıyormuş. Ayinlerde şarap ve ekmek dağıtıyorlarmış. Sonradan kilisenin ikiyüzlülüğünü görüp kiliseye sırtını dönmüş. Şimdi Allah'a inanan ama kiliseye gitmeyen biri olarak hayatını sürdürüyormuş.

19 Mayıs 2007 Cumartesi

13 Mayis 2007 Azofra - Maria nin gunu

Sabah erkenden kalkiyoruz. Kahvaltmizi bizim grup ve 3 ispanyol bayanla yapiyoruz. Sotes arkamizda kaliyor. Asfalt yol Vendosa ya gidiyor. Dun aksam gozumuze çok uzak gozuken yer ancak 15 dk suruyor.
Vendosa da kahve ve damga laiyoruz. Kitabimizda yurumemizi belgemek uzere damgalarin olmnasi gerek. Misafirhanede Uruguayli gonullu çalisiyor. Vendosa dan sonra yolumuzu ve gozumuzu Najeera kentine çeviriyoruz.
Uzakta Najeera gozukuyor. Oglen vakti Najeera ya giriyoruz. Kopruden geçip sola donunce Hollandali Eti yi ve diger Almanlari goruyoruz. Ne çabukta buraya gelmisler.
Najeera da misafirhane nehrin yaninda. Tum sirt çantalari sira olmus bekliyorlar. Cristina da burada o diger kadinlarla kahve içmeye gidiyor. Biz nehir kenarinda dinlenip yola devam etme karari aliyoruz. 1 saat kadar burada agaçlarin altinda dinleniyoruz. Onumuzde sira buyuyor. Herkes panik olmus gibi acaba yer bulamayiz diye dusunuyorlar. Biz rahatiz geçen gece bizi daha degisik dusunmeye sevketti. Yolculukta Allaha guvenmek gerekiyor. Yatacak yer bulunur. Biz Azofra ya gidecegiz. Brezilyali bir adam geliyor. Ayaklar kan içinde. Tirnaklari kaniyor. Fotografini çekiyorum. This is the Camino diyor.

Benimde sol ayagim agriyor. Ayaklarimdaki kemikleri varligini hissediyorum. Dizlerimin agrisida devam ediyor.

Najeeranin arka tarafinda çam agaçlari ile kapli tepe var. Çamli tepeye dogru yuruyup kasabayi çikiyoruz. Garip bir duygu gruptan biz ikimiz kaldik. Tepeden sonra bir vadiye giriyoruz. her yer tablo gibi. sanki bir ressam ozene bezene buralari çizmis. Yol çok guzel ve keyifli. Juan ve ben yolun keyfini çikariyoruz. Azofra da misafirhanede yer yok. Yeni misafirhanede ikiser kisilik odalar varmis. Bize eski misafirhanede yer buluyorlar. Eski misafirhane daha az konforlu ama daha otantik. Benim hosuma gidiyor. Eski misafirhane kilisenin hemen bitisiginde. Dun aksamki 3 Ispanyol bayanda bizim odada. Italyan Cristina da geldi. Dus soguk. Ben burada dusa giriyorum. Elbiselerimide soguk suyla yikiyorum. Kiliseye bakmaya gidiyorum. Eski kilisede Isa peygamberin maket olusu var. Korkuyorum. yasli bir bayan geliyor. Rahibe. Adi Maria ymis. Bana Isa peygamberi anlatiyor. Turkum diyorum o hala devam ediyor. Bidi bidi bidi. bana her heykeli gosteriyor bununda fotografini çek diye. Birde onun fotografini çekiyorum. kadin yari belime gelmiyor.
Odada Ispanyol kadinlar bizim horladigimizi soyluyorlar. Juan benim melek gibi uyudugumu soyluyor. Biran gece oldum diye korkmus horlamadigimdan.
Aksam yemegini Juan, Cristina, daha once tanistigimiz sisman ispanyol bayan Margareta ve ben misafirhanede yiyoruz. Ekmek, Domates, Sogan, Peynir, Balik konserve ve su.
Yemek sonrasi Cristina ile uzun felsefi konusmamiz oluyor eski yollarin ruhu uzerine.
Oda 5 Euro. Yemegede 5 Euro harcamisiz.

13 Mayıs 2007 Pazar

12 Mayis 2007 - Felisanin gunu


Sabah erken Viana dan ayriliyoruz. Kahvalti yapmiyoruz. Bir tek kahve içiyoruz.
Viana nin çikisinda guzel bir mezarlik var. 5 adam yuruyoruz. Brezilyali Giovanni, Juan, Norbert, Everr ve ben. Yol guzel uzum baglarinin arasindan geçiyor. Tek tuk ekin tarlasi var. La Rioja sarap bolgesine giriyoruz. Bugun ilk ugrayacagimiz sehir Logrono. Burada kalmamayi tercih edecegiz. Buyuk bir sehir 120.000 nufusu var. Sehre girmeden eski evlere denk geliyoruz. Juan duruyor. Burasi Felisa nin eviymis. Felise 2002 yilinda olmus olan yasli bir bayan evi çok eski ve ayni zamanda çok guzel. Felisa buraya gelen yolculara sorgusuz kahve ve yiyecek veriyormus. Bazilarininda ayaklarini yikiyormus. Kadincagiz 2002 yilinda olunce kiz kardesi ve kizi bu gelenegi surduyorlar. Bizde oturyoruz. Kahve var. Kizarmis kuçuk ekmekler var. Recel ve çokopasta var. Ben sutlu kahve aliyorum. Ekmekler nefis. Saat 10.30. Ben acikmisim. 2-3 adet yedikten sonra bakiyorumki Juan bana bakiyor.
Meger burada 1 adet ekmek yedikten sonra kalkilirmis. Benim karnim aç. 1 tane daha aliyorum. Isteyen sepete para atiyor. Kendine kalmis. Biz biraz para atip çikiyoruz. Norbert biraz daha kaliyor. Biz yuruyoruz.
Logrono bizim yolumuzda su ana kadar en buyuk sehir. Sehre girerken selvi agaclarini goruyorum. Bizde mezarlikta olur diyorum.
Burasida mezarlik. Koskoca mezarlik selvi agaçlari ile dolu.
Nehir uzerinden kopruden geçip sehre giriyoruz.
Fotograf makinasi için bir çanta bakacagim.
Katedralin orada vardir diye katedralin bulundugu meydana gidiyoruz. Katedralin yaninda Donerci var. Doner Kebap SADA. Açik degil.
Katedral muhtesem. Juan in dedigi gibi SPECTACULAR.
Her yer altin ve altin heykeller. Guney amerikalilar bizim altinlarimiz diyorlar. Hirsiz Ispanyollar diye dert yaniyorlar. Ispanyollarin ve kilisenin epey altin çaldigini soyluyorlar. Gemiler dolusu. Sasaali altinli bir katedral. Içerde dua eden Ispanyollar var.
Biz yeniden çanta aramak için çikiyoruz. Robin isimli Alman çocuk bize katiliyor, yeniden 5 kisiyiz.
Çanta bulamadigimizdan yeniden yola devam ediyoruz. Burada epey vakit harcadik.
Epey bir zaman sehir içinde gidiyoruz. 1 saat kadar.
Sonra sehir parki gozukuyor. Burada golgede mola veriyoruz. Mese agacinin golgesinde.
5 yolcu burada dinlenirken epey bir haci adayini geçtigini goruyoruz. Elma ve portakal yiyorum. Karnim nedense pek aç degil. Sirtim biraz aciyor. Sabah yara bandi yapistirdim. Sirt çantasinin ayarini biraz degistirdim. Biraz daha rahatladim. Park epey uzun havada sicak. Terliyoruz. Park devam ediyor. Bitmek bilmiyor. Sehir parki. Sehirliler gocebelere pek iyi bakmiyorlar. Haci maci dinlemeyiz gibi havalari var. Benim sirt çantamin okul çantasi gibi olduguna karar veriyoruz.
Parkta Alman Suzanneye denk geliyoruz. Sirt çantasinin kayisi bozulmus. Giovanni çantanin kayisini dikiyor. Parkta jogging yapanlar var. Piknik yapanlar, mangal yakanlar. Tam Turkiye. Bakiyorum Turk varmi diye ama hiç Turkçe konusan yok.
Golette park bitiyor diye seviniyorum ama nafile halen devam ediyor. 1,5 saat parkta yuruyoruz. Sehirlilerin cumartesi eglencesi olarak. Onlarda bizim. Bol bol fotograf çekiniyoruz. Bizimde fotografimizi çekenler var.
Park bitiminden sonra kereste fabrikalarinin alani basliyor. Kereste fabrikalari ile otoyol arasinda olan tel orgulerde 1 kilometre kadar atik tahtalardan yapilmis haclar var. Binlerce. her boy ve çesitte.
Juan son yuruyuslerinde hac yapmis. Kendininkilere bakiniyor. Bulamayinca bir tane daha yapiyor.
Ana yoldan karsiya geçiyoruz.
Yolu bulmamiz zaman aliyor. Sari ok isaretleri burada pek belirgin degil.
Baglarin arasindan Navaretta gozukuyor. Her yer tablo gibi. Yol gozukmediginden sanki heryer uzum bagi gibi geliyor.
Navaretta buradan daha 1 saat yol. Hepimiz yorgunuz. Misafirhaneye geldik diye seviniyoruz.
Navaretta sirin bir kasaba.
Misafirhanenin onunde kahvehane var. Burada daha once gordugumuz kadin yer kalmadi diyor.
Kapiyi çaliyoruz. Evet misafirhanede yer yok. Pansiyon ve kuçuk otellere bakiyoruz hiç bir yerde yer yok.
Çesme basinda oturuyoruz. Ekmek alip açik havada uyuyalim diye karar aliyoruz. Dukkanlar saat 5 de normalde açilacak. Koylulere soruyoruz. Bugun cumartesi o kadar erken açmazlar diyorlar. Bizde sonraki koye gitmek için yola çikiyoruz. Sonraki koy Vendosa. Koylulere gore 10 km, kitaba gore 6, digerlerine gore 8 km. Herkesten ayri bir rakam çikiyor. Vamos. Haydi yola diyoruz.
Yolda uzum baglarinda çalisan koylulere yeniden soruyoruz. Saat 7 oldu halen yoldayiz. Açiz.
Yolculuk planlanamiyor. Hayatin kendisi gibi. Ne zaman ne olacagi belli degil.
Allaha emanet gidiyoruz.
Yol uzun ve biz yuruyoruz.
Yolda sakalasiyoruz. Santiago ile ilgili kitap yazan Alman´a lanet ediyoruz. Onun yuzunden her yer Alman dolu. Adamlar tatil yorelerinde oldugu gibi buradada çok hizlilar. Tatil yorelerinde sabah erken havuz basina havlulari seriyorlar, buradada en erken misafirhaneye onlar geliyorlar. Navarreta ya saat 12.30 da gelip sirt çantalari ile siraya girmisler. Bizim gibi gelenler disarda kaliyor.
Juan Allal Allah diyor. Bende ona ezan okuyorum. Juan Insallah demesini ogrendi. Insallah diyor.
Nikaraguali çocuk lahmacun olsada yesek diyor. Bol soslu olacakmis. Tabii hemen diyorum.
Felisanin ekmekleri, elma ve portakal disinda yemek yemedim.
Vendosa dada yer yok. Koyluler Sotes koyunde yer vardir diyorlar.
Koye yuruyecek halimiz yok. Tepeye çikmamiz gerek. Zor bela çikiyoruz. Insallah yer vardir.
Bara girip soruyoruz.
Bir kadini çagiriyorlar. Kadin halimize bakiyor. Bize aciyorda galiba. Allahtan yer varmis.
Bir sarap evi. Adam Allah rizasi için buranin bir kismini misafirhane yapmis. Kisi basi 12 Euro. Kahvalti dahil. Pazarlik yapiyoruz. 10 Euroya. Yataklar temiz. Mis gibi. Çok guzel bir yer.
Juan Gracias Allah diyor.
Odada bizim disimizda 3 Ispanyol kadin var.

11 Mayıs 2007 Cuma

11 Mayis 2007 - Belimin yaralari gunu

Bugun erken uyaniyoruz. Saat 05.45 herkes hareketli. Biraz daha yatak keyfi yapiyorum. Sabah muhabbetleri ve dis firçalama faslindan sonra Juan, Norbert ve ben Nescafe yapiyoruz. Makina kahvesinden daha iyi olacak umidiyle. Ayni tat. Ama kafeinli olmasi bizi mutlu ediyor.
Bu misafirhanede kahvalti yok. Onun için yola çikiyoruz. Yol sabah guzel. Hemen koyun disina çikiyoruz. Biraz yollarda muahbbet ediyoruz. Sabah bize Avusturyadan Heidi katiliyor, birde Giovanni, Brezilyali.
Fotograf çekiyoruz. Yol tamamen ekin tarlalari ile dolu. Arada uzum baglari, badem ve zeytin bahçeleri var. 10 kilometre boyunca yol boyle devam ediyor. bahçelerin kenarlarinda gelincikler var. Kirmizi kirmizi bize bakiyorlar.
Duz stabilize yol. Pek fazla zorlanmiyorum. Sansol koyunde biraz dinleniyoruz. Koy çikisinda Italyan Luigi ye denk geliyoruz. Patlak ayaklarinin fotografini çekmistim 2 defa. Dun esyalarini yikarken dusmus. Bu kadar yurudukten sonra simdi Logrona ya hastaneye gitmek için araba bekliyordu. Burada hastaneler haci adaylari için bedava.

Logrono da bulusmak uzere vadalasiyor. Adam neredeyse aglayacak. Burada kaç gun birbirimizi taniyoruzki. Akrabasini kaybetmis gibi duygulandi adam.
Adres verdik. Yazismak uzere. Yola çiktigimizda sabahtan beri yanimda tasidigim armutlari unuttugumun farkina vardim.
Baska bir yuruyen haci adayina yarar diye konustuk.
Burada yuruyenlerin buyuk bir bolumu dini nedenlerden dolayi yurumuyor.
Ayaginda yara olan Nikaraguali çocukla yolda konusuyoruz. Katolik degilmis. Saman inancina sahipmis. herseyin bir ruhu olduguna inaniyor.
Adamin gayretine hayran kaliyorum. Ayaginin altinda en azinda 23 cm çapinda yara var.

Sansol kasabasindan vadiye inip karsiya geçiyoruz.
Torres del Rio koyune geldik.
Koy meydaninda oturuyoruz. saat 9.30 karnimiz acikti. kahvalti yapacagiz.
Juanda ekmek ve domates varmis. Bende zeytin ve biraz peynir var. Norbert yanliz kendine içecek getirmis. Bakkaldan biraz daha peynir aliyoruz. Bendeki kekikle sandoviç hazirliyoruz. Koyun kopekleride kuyuruk sallayarak birseyler bekliyorlar.
ekmek atiyoruz yeniyorlar.
Guney Afrikali bayan salam atiyor hemen ona gidiyorlar.
Kahvalti muhtesem. Karnimiz doyuyor. Kahve yok. Bakkal kahve satmiyormus.
Sirt çantasini yuklenip koyun kilisesini gormeye gidiyoruz. Çantayi yuklemesek daha iyiymis. Kilise hemen kosede.
Kilise 2 yuzyilda yapilmis. Içinde hiç resim yok. Bir tek bizde minberin oldugu yerde çarmiha gerilmis ISa peygamber var.
Kubbesi arap camilerini andiriyor. Zannedersem Araplar tarafinda cami olarak insa edilmis. Çok guzel kuçuk bir kilise.
Torres del Rio dan sonra yol inisli çikisli devam ediyor. Dizlerim yeniden agrimaya basladi. Sirt çantasida sirtimi vuruyor. Belimin alt kisminda 2 yara olustu. Sirt çantasinin iki demirinin belime vurdugu yerde. Uretim hatasi zannedersem.
Yapacak bir sey yok.
Erken misafirhaneye geldik. Burasi 5 Euro.
Ranzalar 3 kat. Bana en ust kat denk geldi.

Ogleden sonra Arno (Arneaux) la tanisiyoruz. 6000 kilometre yol yurumus. Kendini ariyor. Bana islamiyetle ilgili bazi sorular soruyor. Bizdede mantralar olup olmadigini merak ediyor. Bende ona Elhamdulillah, Insallah ve Bismillah kelimelerini yaziyorum. Allahin hikmetine bak diyor. Nerede nelerle karsilasiyorum.
Kendisi gibi yolcularin buralardada artik pek iyi karsilanmadigini belirtiyor. Herkesin tuketim kulturu içinde yogruldugunu ve bunun misafirhane gorevlilerinede yansidigini anlatiyor. Bazi yerlerde kabul edilmedigini soyluyor. Arno yaninda bir tek uzerindeki giysiler ve yaninda iç çamasiri ile dolasiyor. Kendisi ogretmenmis. Resim çekilmesini istemiyor. Saygi duyuyorum.
Bahçede biraz din birazda tuketim toplumu uzerine konusuyoruz. Yemek vakti geliyor.

Aksam hep beraber yemek yiyoruz. Brezilyali Giovanni Roz con Pollo yapiyor. Tavuklu pilav yanindada tavuk çorbasi. Yemek keyifli. Avusturyadan Heidi var, Norbert, Giovanni, Juan, Nikaraguali Everr. Yemek çok neseli geçiyor. Masada oturan 2 kari koca ingiliz yemek bittigindede bizimle oturuyor. Yarin nereye gideceksiniz bizde oraya gelelim diyorlar. Ispanyol 4 yolcuyada yemek veriyoruz. Dahada yemek artiyor. Artanlari buzdolabinin ust katina koyuyoruz. Ilk 2 katta olanlar bir sonraki yolculara birakilanlar. Isteyenler oradan yemek alip yiyobiliyorlar.

10 Mayıs 2007 Perşembe

10 Mayis 2007 Muy Calor ve Sarap Çesmesi gunu

Bu sabah erken kalktik. Dus ve tuvalet sirasi var. Yikamis oldugum esyalarimi topluyorum.
Bu misafirhanede kahvalti gecelik yatak ucretine dahil.
Salonda herkes toplanmis kahvalti yapiyor. Buldugun yere oturuyorsun. Ben brezilyali Giovaninin yanina oturuyorum. Nicaraguali çocukta geliyor karsima oturuyor. Oturur oturmaz sikayet etmeye basliyor. Gece herkes horladi, tam bir orkestradi diye. Yanimdaki kadinda herkes neysede sen hiç durmadan horladin dedi. Digerleri arada susuyorlarmis ben hiç durmadan devam etmisim.

Kahvaltidan sonra yola koyuluyoruz. Burada herkes Ispanyolca konusuyor. Ama Ispanyol yok gibi. Ortak dil Ispanyolca. Muy calor diyorlar.

Dun çok sicak oldugundan bugunde çok sicak olacak dikkat edin diye ikaz ediyorlar.

Yol sehir içinden geçiyor. Sehrin yeni bolgeleri ile Irache koyu birlesmis. Irache de Birinden su digerinde Sarap akan çesme var. Herkes burada duruyor ve fotograf çekiyor. Arada sarap içenlerde var.Santa Maria de Real manastiri 1051 yilinda Navarra Krali Garcia II Sanchez El De Najera tarafindan yaptirilmis.
Bundan sonraki duragimiz Villamayor du Monjardin. Buraya varmadan biraz zorlu bir yuruyus yapmamiz gerekti. Dizlerimin agrisi devam ediyor ama azaldi. Uzakta kilise gozukuyor. Yukari tepede bir kale var. Koye girmeden once çok guzel bir su sarnici var. Sarnicin içinde su var ve bir ariktan su akiyor. Yolda konustugum Japonlar oturup dinlendiler. Kadinlarida meditasyon yapar gibi oturdular. Kadinlar yolda benim için Budist yol duasi yaptilar. Dua epey uzun surdu. Yarisinda keske sormasaydim diye dusundum ama mecburen beklemek zorundada kaldim.

Yolun bir kismi ormanin içinden geçti. Orman çok sakindi. Agaçlardaki ve yollardaki sari oklari takip ederek ormani terkettik. Yolun diger kisminda agirlikli uzum baglari var. Arada tek tuk zeytin agacida goruyoruz.

Villamayor du Monjardin çok guzel kuçuk bir koy. Kilise çok sade, kuçuk ve guzel. Kilisenin içi kiliseye benzemiyor. Hemen hiç bir dekorasyon yok. Huzurlu bir hava var. Norbert, Juan ve ben bir muddet oturuyoruz. Burada yasli bir Alman kadinla konusuyorum. Alman kadin 70 yasinda gibi ve çok zor yuruyor. Bizim 5 gunde geldigimiz yolu 2 haftada gelmis. Haci olmak için emek sarfetmek gerekiyor.

Kiliseden çiktiktan sonra yemek yemeye karar veriyoruz. Golgede oturup elma ve portakal yiyoruz.
Suyumuzuda içtikten sonra yola koyuluyoruz.

Buradan itibaren Los Arcos kasabasina kadar 11 kilometre su ve yiyecek yok. Yol bundan sonra stabilize patika yok ve epey duz gidiyor. Dizlerimdeki sorunda azaldi. Uzum baglari yerini ekin tarlalarina birakti. Tarlalarin içinden akarak gidiyoruz. Havada yakici sicak olmadigindan sorunsuz gidiyoruz.

Yolda ezan okuyorum. Iyi oluyor banada iyi bir ruh hali kazandiriyor. Rahatliyorum.

Yolda epey guluyoruz. Alman ve ben ispanyolca bilmiyoruz. Juan da ispanyolca disinda dil bilmiyor ama çok iyi anlasiyoruz.

Los Arcos a gelmeden daha oncede konustugumuz Fransiz aileye denk geliyoruz. Ogullari otastik zannedersem. Benim adimi hemen hatirliyor. Sedat nasilsin diye soruyor. Gel sende bizimle yuru diyorum hemen ikiletmeden bize katiliyor. Babasida yanimizda yurumeye basliyor. Çocuk 16-17 yaslarinda.
2003 yilindan beri her yil 1-2 hafta yuruyorlarmis Fransadan biryerlerde baslamislar ve 2 yil sonrada Santiago ya ulasmayi hedefliyorlarmis. Burgos dan Fransaya geriye donecekler.
Çocuk habire konusuyor. Ben çocugu Nornert e satiyorum babasi yanima geliyor. Dizlerim agriyor kaçamiyorumda.
Bunlar gibi parça parça yuruyenler çok.

Sonunda uzakta Los Arcos gozukuyor. Iki evden olusan bir yer gibi. Bakiyorum kuçuk bir sokaga giriyoruz. Sokak epey uzun. Siesta zamani sokaklar bombos. 2 dukkan açik. Baksan Ispanyol degildirler.
Misafirhaneye geliyoruz. Burayi isletenler Belçikalilar. Isletenler dediysem para kazanmak amaçli yapilmiyor. Roncesvalles dede oldugu gibi gonulluler Allah rizasi için yapiyorlar. Alinan parada ancak giderlerini karsiliyordur. Bizde yanliz para için çalisan tarikat ve dernekler oldugu surece bu guzellikleri yasamamiz çok zor.
Burasi 4 Euro.
Dus aliyoruz ve elbiselerimizi yikiyoruz. Biraz koye indim. Kilise bizim camilerimize benziyor. Biraz fotograf çektim. Meydanda Alman bir kadin Suzanne ve Fransiz Rene ile biraz felsefe yaptik. Yol ile ilgili biraz konustuk. Hos bir konusma oldu.
Aksam bakalim nerede yemek yiyecegiz.
Yemegi kilisenin yanindaki meydanda yiyoruz. 2 ekmek arasi yumurta ve peynir.
Sonra kilisedeki ayine katilmak uzere kiliseye gidiyorum. Hacilar icin ayri ayin yapiyorlar.
Kilise içten çok altinli. Sanki Hindu tapinagi gibi. her yer altin kapli ve heykeller var. Ayin uzun suruyor. Nerdeyse uyuyacagim. Sonra Allahtan bitiyor. para toplamalarindan anliyorum.
Ayinden sonra herkese kuçuk bir dua yapragi veriyorlar.
Kilise disdan çok guzel ama içi çok sasaali.

Mijn ervaring


De reis
Na 4 jaar was het dan weer zover, op reis naar de omgeving waar ik altijd langs rij als ik naar Marokko ga met de familie. Los van het feit dat de reis in het teken stond van een goed doel had het ook een persoonlijke lading. Het was voor mij dan ook heel erg leuk als spannend want hoe ziet alles eruit na 4 lange jaren. Op 4 mei was het dan zover en gingen wij richting Spanje, het was onderweg heel erg gezellig samen met Sedat, Dilaver en Fatih. We zijn een paar keer gestopt om ff wat te drinken en de benen te strekken, Dilaver en ik hadden leuke gesprekken op de achterbank over alles en nog wat.

Wij hebben tot aan ons bestemming aan één stuk door gereden. Nadat Fatih vanaf Nederland had gereden nam Dilaver het van hem over zodat hij ook ff kon slapen. In de vroege uren van de ochtend naderde wij ons bestemming na een paar uur te hebben geslapen was het mijn beurt om te gaan rijden. Hoe langer ik reed hoe bekender de omgeving voor mij werd en ook weer niet omdat er erg veel veranderd is langs de snelweg. Er zijn bijvoorbeeld heel veel bomen verdwenen en die hebben plaats gemaakt voor vele kleine hotels en tankstations.Na 300 meter neem de afslag is wat ons TomTom riep, nog maar een klein uurtje rijden en dan waren we bij ons bestemming St JEAN PIED DE PORT. Het was voor mij heel apart om de route te rijden die ik 4 jaar geleden voor het laatst heb gereden. Toen ik een paar scherpe bochten nam werd iedereen plots wakker zij vonden dat ik te hard reed. Misschien kwam het door het enthousiasme en gezonde spanning, het leek ook alsof de weg je toejuicht om hard te rijden hahaha.Wij zijn bij een brug gaan stoppen om wat foto`s te maken want het was een ontzettend mooie locatie. Hoog in de bergen zag je een klein huisje met een schattig hekje omheen het was echt mooi om te zien. Ik denk dat wij ongeveer zo een 100 foto`s daar hebben gemaakt en wij zeiden tegen elkaar als het nu al zo mooi is hoe zal de rest zijn. Nou dat was het dan ook echt hoe dichter wij kwamen hoe mooier de omgeving werd overal in de bergen zag je van die kleine huisjes, wij maakte er nog een paar grappen over van zullen zij last hebben postbezorging en lawaaierige buren.

Toen wij in St Jean Pied de Port aankwamen leek het alsof de stad ons welkom heette, het was echt mooier dan ik in mijn gedacht voorstelde dat het zou zijn. Wij zijn toen direct aan de slag gegaan en gingen opzoek naar ons eerste checkpoint. Sedat had zich ingeschreven en kreeg de nodige aanwijzingen voor het te lopen route van die dag. Tegenover de incheck post was een Nederlandse gasthuis genaamd L´Esprit de Chemin die vrijwillig werd gerund door een paar liefdevolle mensen waaronder Huberta & Arno en nog vele anderen kijk maar bij hun op de site:
www.espritduchemin.org. Zij hebben ons met open armen ontvangen en we hebben daar nog wel even gezeten om elkaar allemaal beter te leren kennen. Ik kwam erachter dat zij ook in Marokko zijn geweest op plekken waar ik zelf niet eens ben geweest, ook zijn ze geweest in Ourzazate waar ik vandaan kom.

De loop begint dan echt, het weer laat zich gelijk van haar verassende kwant zien en groet ons met regen hahaha. Sedat en Dilaver beginnen dan echt met de loop naarmate ze langer lopen regent het alleen maar erger, gelukkig heeft Dilaver van Huberta en Arno een lange regenjas te leen gekregen die wij later op de dag zouden terug brengen.Fatih en ik zijn ff met de auto achter Sedat en Dilaver gereden waar na wij vervolgens terug gingen naar het dorp om ontbijt te kopen. Toen wij terug reden naar hun bleken zij sneller te lopen dan wij dachten, het duurde ook dan even voor wij ze weer hadden ingehaald. Fatih en ik dachten nog even dat wij verkeerd waren gereden omdat wij ze niet snel tegenkwamen. Na een paar km zijn wij even gestopt om echt te ontbijten.

Mijn beurt.
Nadat wij klaar waren vond Dilaver het wel genoeg ook omdat hij erg nat was geworden. Ik heb eigenlijk niet lang hoeven nadenken om te zeggen dat ik ook wil gaan meelopen met Sedat. Ik trok mijn schoenen uit en trok de slippers aan pakte de jas over van Dilaver en begon te lopen met Sedat. Het was zowel leuk als zwaar omdat op deze dagetappe de zwaarste stuk was van het hele lopen, er waren namelijk top punten bij van meer dan 1000 m hoog. Wat opvallend was is dat hoe hoger wij liepen hoe mistige het werd op een gegeven moment zaten wij midden in de dikke mist en zagen wij niks meer voor ons. Er waren moment bij dat ik tegen Sedat zei dit is te mooi om waar te zijn de ultieme stilte de rust je hoort letterlijk en figuurlijk je hart kloppen zo stil was het op sommige punten. Op sommige punten weer, kon je in de verte water horen, dat een weg probeert te vinden van de top van de berg naar riviertjes beneden aan de berg. Na een paar minuten verdween de mist zo snel als het kwam en zag je in de verte bij top van de bergen de zon in al haar glorie.
Hoe hoger wij kwamen op de berg hoe enger Fatih het vond om door te rijden, je kon vanuit je stoel zo het ravijn in kijken en das geen prettige uitzicht als je bang bent.Sedat en ik, hadden Fatih daarom ook een paar keer moeten overhalen om verder te rijden bij elke poging werd het steeds erger voor hem. Wij hadden toen maar besloten om de auto achter te laten en te voet verder te gaan. Wij hadden achter elke band stenen geplaatst om te voorkomen dat de auto achteruit zou gaan.Na een paar km kwamen we eindelijk vermoeid aan bij een jeugdherberg wij hebben daar toen wat gedronken. Omdat het niet verstandig was om de auto zolang alleen achter te laten op een berg hadden wij besloten om niet verder te gaan met Sedat.Wij hadden afscheid genomen van Sedat en zouden elkaar weer zien in Spanje 6 uurtjes later.Op ons terug reis naar de auto kwamen wij 2 Nederlandse mensen tegen die ook de route gingen lopen, alleen waren zij al 2 weken bezig.Dilaver, Fatih en ik gingen terug naar het dorp om wat te eten, wij hadden onze zinnen gezet op Pizza maar dat konden wij nergens vinden op dat tijd stip van de dag 12:00 uur in de middag.Wij hadden daarom besloten om gewoon wat broodjes te maken en later in Spanje wat te gaan eten.De route naar Spanje ging langs een zware weg met veel met gevaarlijke bochten en diepe afdalingen, maar dat maakt de Pyreneeën ook zo mooi.

Spanje
Finaly we are in Spain, het was een hele klein dorp met weinig inwoners, die voornamelijk afhankelijk zijn van de pelgrims die langs lopen. Sedat zou aan het eind van de middag daar naar toekomen. Wij gingen daarom alvast opzoek naar een hotel, jammer genoeg was dat niet erg makkelijk. Aangezien wij de honger nog niet hadden gestild besloten wij maar om te gaan eten. Na een uur in het dorp hadden wij dan ook alles gezien en begon het wachten op Sedat. In de middag gingen Fatih en ik het bos in om te kijken of wij Sedat konden tegenkomen, na bijna een uur te hebben gelopen en wij niemand tegenkwamen besloten wij maar om terug te gaan.Achteraf kregen wij van Sedat te horen dat hij een andere route had genomen dus wij zouden elkaar nooit tegenkomen.In de avond hadden wij toch nog een kamer kunnen vinden in het restaurant waar wij hadden gegeten, die hadden namelijk boven hun restaurant een hotel.De volgende ochtend was Sedat al hij vroeg bij ons gekomen, naar ons gevoel hadden wij nog lang niet genoeg geslapen Hahahah.Omdat wij dachten dat het erg warm zou zijn in Spanje hadden wij daarom ook alleen maar korte broekjes en T-shirt meegenomen. Wij kwamen er dan ook snel achter dat niet slim was wij begonnen blauw te worden van de kou. Gelukkig naar mate de dag verstrekt werd het geleidelijk warm. Dilaver ging weer samen Sedat lopen alleen was het vandaag een lekker weer om in te lopen. In het volgende dorp een paar km`s verder gingen wij allemaal ontbijten.
Ik zal proberen om het verhaal nu wat korter te houden want het is aardig lang geworden hahahaha.
Ik besloot om ook vandaag samen met Sedat te lopen, ik ben nog steeds blij dat ik dat heb gedaan want het was echt leuk om te doen. De route was dit keer wel erg glad vanwege de vele keien die er lagen en de modder. Helaas kwam het einde voor mij nabij, wij gingen namelijk terug naar Nederland. Wij hadden afscheid genomen van Sedat en wensten hem heel veel sterkte en gingen weg.

Dit was mijn persoonlijke ervaring van het lopen, ik vond het erg leuk en zal zeker ook terug gaan om een paar dagen mee te lopen.Ik wens iedereen die tot Santiago gaat lopen heel veel succes.


Met vriendelijke groet.
Hassan Hajji

9 Mayıs 2007 Çarşamba

9 Mayis 2007 Mucho Peso ve Inciklerimin agridigi gun


Bugun sabah erken kalktik. Kargalar bile kahvalti yapmamisti. Saat 05.30 da uyandirdilar. Birlikte guzel bir kahvalti yaptik.

Michael bizden erken kahvalti yapmadan çikti. Ayaklari agridigindan erken yol almak istedi. Norbert ve Cristinada hemen kahvaltidan sonra çiktilar.
Juan bana Mucho Peso diyor. Bende dunden aldigimiz kahvaltiliklari anlatiyor zannediyorum. Sanki çok fazla para harcamissin gibi geldi. Megersem her sey çok agir butun gun yuk altinda ezilecegiz diyormus.
Mucho Peso = Çok Agir
Sonra ben ve Juan yola koyulduk.

Bugun Estella kentine yuruyecegiz. 21 kilometre.
Estella 1090 yilinda Navarra krali tarafindan ekonominin artmasi ve Basklarin oneminin azalmasi amaciyla kurulan bir sehir. Ilk donemlerde yanliz Fransa dan gelen kolonistlerin oturdugu bir yer. Çok daha sonralari Basklarin oturmasina izin verilen bir yerlesim yeri.

Turkiye sartlarinda ancak kasaba olacak bu yer Urbi nehri uzerinde nehrin iki tarafina yayilan bir sehir.

Yola baslangiç noktamiz. Ayni zamandada dun kaldigimiz kasabaya ismini veren unlu Puente de la Reina koprusu. Kopruden sonra yol hemen patika yola çikiyor ve tarlalarin arasindan yurumeye basliyoruz. Kuslar otuyor. Ben hayatimda bu kadar çok kusun ottugunu duymadim. Hepsi ayri ayri otuyorlar. Çok muhtesem bir an yasiyorum. Juan kuslar bize merhaba diyor dedi. Yolculara kuslarda merhamet eder ve hayirli yolculuklar diler dedi zannedersem. Juan yanliz Ispanyolca konusuyor ve benim Ispanyolca berbat.
Yol tepelere dogru yukselmeye basliyor. Dizlerimde agrilar basliyor. 1.30 saat yurudukten sonra Maneru koyune variyoruz. Yol çok inisli ve çikisli. Inislerde dizlerim agriyor.
Rahmetli nenemin bana ve torunlarina hep Inciklerim agriyor kizanim dedigi aklima geldi. 40 yil once inciklerin neden ve nasil agridigini bilmezdik. Bugun ilk defa inciklerim agriyor diye bende tutturdum. Yani dizlerim. Sag dizim epey agriyor. Yolda kuskonmaz tarlalarinda calisan iscileri goruyoruz. Hasir sepetler kuskonmaz dolu. Ikipuklum olmuz çalisiyorlar.
Bizde kan ter içinde yuruyoruz.
2,30 saat sonra Ciraqui koyune variyoruz. Koye giden yol eski romalilar tarafindan yapildigi var sayilan bir yol ve çok guzel bir yol. Yolda epey bir kekik var. Biraz kekik topluyorum. Kekikleri sirt çantamin on kismina koyuyorum. Bizimkiler ne oldugunu bilmiyorlar. Soranlar var.
Lorca kasabasinda meydanda oglen yemegi yiyoruz. Soguk sulari akan çesme var. Ayakkabilarimida çikariyorum. Soguk su ayaklarima iyi geliyor. 20 metre ilerideki misafirhaneden ekmek ve sandoviç aliyoruz. Yanimizdaki kozlenmis biberleride ustune koyduk. Bu yorgunlukta bundan lezzetli bir yemek olamaz. Suda bal gibi. Gelenler var.
Nasil anlastigimiz merak edenler var. Agirliktan kurtulmak için gelenlerede yemek veriyoruz.
Bundan sonraki duragimiz Villatuerta.
Yol epey zor ama manzaralar muhtesem. Herkesin gormesi gerek yerler. Uzum baglari, meyve bahçeleri, Zeytin agaçlari birbirini kovaliyor. Yamaçlar baharin en guzel çicekleri ile dolu. Papatyalar, Gelincikler ve ismini bilmedigim sari ve mor çiçekler.
Mor kekikler tepeleri ve yamaçlari doldurmus. Dizlerim bu kadar agrimasa daha çok zevk alacagim.
Sonra bir sarap fabrikasinin kokusu geliyor. Juan Estella ya geldik diyor. 10 dk sonra misafirhane gozukuyor. Yaninda hemen tepede kilise var.
Ana binada yer yok. Her yer dolmus bizi yan binaya yolluyorlar.
Dus sirasi uzun. Amerikalilar var bugun.
Esyalarimida yikdaiktan sonra Juanla postane aramaya çikiyoruz. Mucho peso (agirlik) dan kurtulmak istiyor. 4 kilo fazlaligini posta ile Santiago ya yolluyor.
Sehri biraz dolasiyorum. Meydan çok guzel kilise ve sehrin Navarra kralligi doneminde baskent oldugu zaman yapilan sarayda guzel. Saat 5 de dukkanlar açiliyor. Sonra birden meydan yasamaya basliyor. Çocuklar ne zaman nereden geldiler. Bu kadar insan neredeydi. Neseli bir kalabalik. Bu aksam Brezilyali Giovanni yemek yapacak. Brezilya ozel yemegi. Etli pilav. Benim taze kekik ile muhtesem bir yemek oluyor. Bahçede yemek yiyoruz. 4 kisilik yemekten 8 kisi yemek yedi.
Sonra biraz muhabbet edip yatmaya ranzalarimiza gidiyoruz.
Bu misafirhane 5,50 Euro ama kahvalti dahil.

8 Mayıs 2007 Salı

8 Mayis 2007 - Ekin Tarlaları ve Rüzgar günü

Bugün Pamplona dan Puente de la Reina kasabasına yürüyoruz. 23,5 kilometre. Bugüne kadar toplam 93.5 kilometre yol yaptık resmi olarak, ancak ben kendime bir 10 kilometre daha ekliyorum. Dağlarda kaybolduğum ve yürüdüğüm yola sayıyorum. Sabah bizim grup ve bize katılanlarla birlikte kahvaltı yaptık. Saat 6 da uyandirilinca karnin acikmiyorda. Toplu kahvalti çok neseli geçti. Norbert, Michael ve Cristina bizden erken yola çiktilar. Juan birkaç kisiyle konusuyor. Bende esyalarimi topladim ve yola çiktim. Yol sehrin ortasindan gidiyor. Çok garip bir duygu herkes normal sabah isine gidiyor. Bizde sirt çantali grup daglara dogru yuruyoruz.

Ilk kilometrelerde daha sehir icinde bizim grubu yakaliyorum. Ancak Universite binasindada hac için damga veriyorlarmis onun için Pamplona, Navarra universitesi alani içinde damga verecek kisiyi ariyorum. Sonunda buluyorum. Kapinin onunde mor çiçekli bir agaç var. Demek bugun gunum iyi geçecek. 4 kilometre kadar sose ve asfalt yolda gidiyorum. Bir donem Brazilyali bir fotografçi ile yuruyorum. Yolda Nikaraguali Turkçe bilen çocuga denk geliyoruz. Ayaklari patlamis nasil yuruyecem diye dusunuyor. Juan halen ortalikta yok. Bizimkilerde yok. Yol patika yola donusuyor ve yukselmeye basliyor. Hava bugun guzel. Yagmur yok. Sabah henuz sicakta degil.
Burada yavas yavas daglik araziden çikip tarim arazisi olan alanlara geldigimizin farkina variyorum.
Uzakta yel degirmenleri gozukuyor. Taa oraya benimde gitmem gerekecek. Toplam 4 kilometrede 400 metre yukseliyoruz. Puerte del Perdon bogazini geçmemiz gerek.
Yolda çok kilolu insanlara rast geliyorum. Allah kolaylik versin.
Hava dahada isinmaya basliyor. Montumu çikariyorum.

Yolda ezan okuyorum. Tepeler tamamen yel degirmeni dolu. Tum koylere elektrik buradan gidiyor zannedersem.

Tepelere yaklastikca yeldegirmenlerinin ugultusu artiyor. Ruzgar daha fazla esmeye basliyor. Birden aklima Recep enistem geliyor, rahmetli vefat edeli yillar oluyor ben hatirlamamisim. Onunda ruhuna fatiha okuyorum.
Tepede ruzgar var ve hava gunesli. Herkes oturmus gunesleniyor. Bizim grup birseyler yemis bile. Oturuyoruz. Manzara muhtesem. Ben biraz kestiriyorum.
Yol epey yoruyor. Allahtan ayaklarimda sorun yok. Sirtim feci agriyor. Çanta sanki her adimda agirlasiyor. Daha 11 kilometre yolumuz var.

Dagdan inmeye basliyoruz. Yol artik çamurlu degil ama tasli. Taslardan kayiyoruz. Dizlerin agriyor.
Michael epey zorlaniyor.
Muruzabal koyunde mola veriyoruz. Koye girmeden çagla kopariyorum. Çocuklugumun Izmiri aklima geliyor. Biraz daha topluyorum.
Bizimkilerede vereyim diye ceplerime çagla atiyorum. Çaglalar kutur kutur.
Iki gun onceki Hollandali çiftleri goruyorum. Selamlasiyoruz. Biraz yurudukten sonra onlar devam ediyorlar.

Muruzabalda kafe açik. Biz kilisenin avlusuna oturduk. Çikinlar çikti. Herkesde birseyler var. Dun aksam ve bu sabahtan kalanlar. Findikta var. Oh gelme keyfimize.
Yolcu bir Fransiza elma ikram ediyoruz. Adam memnun oluyor.
2 alman kadin geliyor onlarada findik veriyoruz.
Kanadali bir kadinda su istiyor onada su veriyoruz.
Tekrar yola koyuluyoruz.
Tarlalarda ekinler deniz gibi dalgalaniyor. Ruzgar estikce dalgalarin renginde açik yesil koyu yesil oluyor.
Bir sure 4umuz bu doga harikasini sessiz izliyoruz.

Doga insani sasirtiyor. Ameriklilar ekin tarlasina bakiyorlar. Aralarinda konusuyorlar bunlar Misir tarlasimi diye. Ekin diyorum. Adam hayretle bakiyor. Ekin boylemi oluyormus diye. Sehirlisin dimi diye soruyorum evet diyor.

Evet sehir hayati bize ekinle misirin arasindaki farki bile unutturuyor.

Muruzabal bir koca kilise, bir kafe ve 20 evden olusuyor. Burada tum koylerde kiliseler koskoca. Koye tam tezat dusuyor. Her koydeki kiliseye çevre koyleride toplasan dolmaz.

Yollar mor çiçeklerle dolu. Bahar geliyor.

Gunes yakmaya basladi. Kollarim kizariyor. Yuzumde yanmaya basladi.
Norbert kendimi anlatmaya basliyor. Neden yurudugunu. 10 yil onceye kadar alkolikmis. Alkolu birakmanin 10. yilinda bu yuruyusu yapmaya karar vermis. Alkolun tehlikelerini anlatiyor. Sigara gibi içki siselerindede sagliga zararlidir ibaresinin zaruri oldugunu soyluyor. Alkolden olenlerle ilgili istatiski bilgiler veriyor.
Konusurken Obanas koyune variyoruz. Koy muhtesem ama ben bittim. Fotograf makinasini çikaracak takatim kalmamis. Mutlaka gorulmesi gereken yerlerden biri. Koyde misafirhane var. Bizimkilere kalmayi teklif ediyorum. Michael 30 gunde yuruyusu bitirmesi gerektigini soyluyor. Yurumeye devam ediyoruz.
Çobansiz surumuz yoluna devam ediyor.
Cristina çobansiz surunun Communicator u.
Nihayet yorgun ve bitik bir sekilde misafirhaneye variyoruz.
Juan bizden sonra geliyor.
Pamplonada beni aramis. Kayboldugumu dusunmus.
Bu aksam yeniden Italyanlar yemek yapacaklar. Donatella spagetti yapacakmis. Arada bana dovmelerini anlatiyor. Kadinin her yer dovme.
Bahçede patlamis ayaklarin fotograflarini çekiyorum.
Dus ve kirlileri yikama toreninden sonra koye gidip alis veris yapiyoruz. Unlu koprunun fotograflarini çekiyorum.
Misafirhane ucreti: 5 euro.

7 Mayıs 2007 Pazartesi

TaXici FATIH

Sedat abiyle yuruyuse Hollandadan Fransaya beraber giden ve destek verenlerden biriyim.


sizlere yuruyusun baslangicindan birkac fotograf




Burada St JEAN PIED DE PORT gelmis bulunuyoruz



Burada bayan Huberta Sedat ve Dilaver abiye biraz bilgi veriyor Yurumeye burada basliyoruz
Yagmur bize biraz supriz yapti
Yagmur ne kadar kotu olsada biz tirmanmaya devam ediyoruz
Komfortour'da bulusma
Sedat abi Turk medyasinin sorularini cevapliyor
Sponsorlarla foto
Sicak bir kahve Fransa yolunda
St JEAN PIED DE PORT ' a yaklastik

Ileriki gunlerde daha fazla fotograflarla bu yuruyusu bizimle sizde yapabilirsiniz....

Selam,

Fatih

7 mayis 2007 - Puente de la Rabia nehir gunu

Bu sabah erken kalktik. Gun boyunca nehir kenarinda devam edecek yolculugumuza Rabianin koprusu uzerinden basladik. Bugun Allahtan yagmur yagmiyor. Yolculuk nehir boyunda ve her yer pinarlarla dolu. Susadikça pinarlardan sular içiyoruz. Berrak ve lezzetli sular insanin istahini açiyor.

Bugun Juan ile çok sohbet ediyoruz. Communicatorumuz Cristina tercume etmekle kalmiyor ayni zamanda konuyada katiliyor.
Hac yapmanin onemi uzerine felsefe yapiyoruz. Juan neden her yil musluman hacilarin oldugunu merak ediyor. Ona bizim ancak yilda bir defa hacca gidebildigimizi ve bizim kafamiza estiginde hacca gidemedigimizi anlatiyorum. Suudilerin vizesi gerektigini anlatiyorum.

Birden aklima Suudilerin tum hac hakkini gasp ettikleri geliyor. Biz aklimiza estiginde o gun yola çikamiyoruz.
Suudi vizesi beklememiz gerek.

Neden yuruyerek Mekke ye gitmedigimi soruyorlar. Bugun yurumeye karar versek acaba Suudiler ne zaman izin verirler. Arada Suriye ve Urdun vizeside cabasi. Ayrica bizimde kendi isguzarlarimiz var. Hacci bir all inclusive tatil haline getirenler. Hacdan buyuk rant sagliyanlar.
Fakir insanlarin paralarini dernek ve vakif kasalarina pompalayanlar. Her yil yasanan tablo. Normalde 1000 Euroya fazlasiyla bitecek olan bir yolculuk 3000 euroya patliyor

Onlara bizim hac giysimizin ayni zamanda kefende oldugunu anlatiyorum. Ilginç buluyorlar.

Yolda Arrabia kasabasinda duruyoruz. Meydanda birlikte dunden olusan grubumuzla yemek yiyoruz. Bize Brezilyali bir arkadas ve Avusturyali biri katiliyor. Arrabiadan sonra yeni buyuyen grubumuzla yola devam ediyoruz. Misafirhanedede ayni kogustayiz. Bizim disimizda Japon bir aile var, Guney Afrikali bir kari koca ve bir Amerikali bayan.
Bugun yuruyus epey zorlu geçti.
Misafirhane Pamplonanin orta yerinde eski tarihi sehrin içinde.
Misafirhane 5 Euro. Yemegi bu aksam misafirhanede yiyoruz. Ekmek arasi peynir. Portakal, elma ve muz. Elma suyuda yaninda bedava.

DILAVER

Dilaver Cecen

Sedat in Yuruyusune destek verenlerden biri olup sadece soz de degil ozdede desdek vererek cuma gunu sedat la birlikte Fransaya kadar oradanda siniri gecerek ispanyaya yuruyerek girmis bulunmatayim.

Gerek Hollandada iken gerekse yolculuk esnasinda hersey bana biraz zor gelmisti sedat in yuruyecegi yol mesafesi acisindan.

Fransa Ispanya sinirboyu yuruyusu esnasinda yaklasik olarak bir 10 km sedatla birlikte yurudum ve bu yuruyus esnasinda hem duygulu hemde hayatimda unutamayacagim birkac animda olmustur.
Bunlari siz sevgili okuyucularla paylasmak istedim.

Hollandadan saat 15.00 gibi Hollandadan arabayla yola ciktik uzun bir yolculuktan sonra Fransaya bagli olan (bask bolgesi) Sint Jean Pied de Poort Kasabasina sabah saat 8.30 gibi vardik.

Gelmemizle birlikte giyinimleri ayri olan insanlarla karsilastik kendilerini fransiz olrak gormeyen bu insanlar gayet cana yakin ve hepside yardim sever insanlar olsa gerekki burada calisanlarin cogu gonullu olan insanlardan olusmakta.
Hatta bir baskli gencin birinden edindigim bilgilere gore bu Santiago ya kadar olan barinma yerleri veya gerekse yeme icme yerlerinin kiliseye ait oldugunu ve kendilerininde gonullu olrak calistiklarini ve bunun yaninda gonullu olrak calismanin aileden gelen bir gelenek oldugunu soyledi.

Sonun da Sedat tum hac kayit islemlerini bir eski binada tamamlatti ve ilk once islemi yapan kisi mesafeli idi.
Sedat turk oldugunu soyleyince bu insan cok yakinlik gosterdi resime karsi olan bu papaz sedatla birlikte resimlere poz vermekten bile cekinmedi hollandadan geldigimizi soyleyince hemen karsida bir hollandalilara ait olan merkeze gonderdi oradada sicak bir karsilama oldu kahve ictik dogrusu kiymetli hollandali hemserilerimizin vermis oldugu kahve beni uyandirdi desem hic de fena olmaz cunku tum gece uymamistim yolculuk esnasinda.

Burada yine Amerikali, Ispanyol, Alman insanlarla tanistik ve ne enteresanki bazilari turkce selamlasiyordu. Cunku turk oldugumuzu biliyorlardi bazilari


Sonunda yola koyulduk ve yuruyus e hic beklemeden basladik. Baslangicta sedat la birlikte beraber yuruduk hava cok soguk ve yagmurlu.

Hatta sanki bana yurume dercesine, sonunda yurume karari aldim ilk 10 km yuruduk bol resimler cekildi bu yuruyus esnasinda yani ogun birbakima olumsuzlesmis oldu.

Ayaklarim islandi cunku sedat gibi hazirlikli gitmemistim ve yavas yavas usumeye basladim son 10 kilometreden geri donmek zorunda kaldim hava cok sisli aynizamanda yagmur ruzgar var. Ayaklarimdan su cikiyor her adimda cunku icerisi su dolu.

Ben durdum sedat yurumeye devam ediyordu cunku o hedefe ulasmak istiyordu sedat yururken arkasindan uzun uzun baktim ve az da olsa bir seyler anlamaya idrak etmeye calisiyordum.
Aklima cok sorular geliyor ve bunlari cevaplamakta zorlaniyordum bir sure yalniz kalmayi tercih ettim ama bu arada sedat yavas yavas sislerin icin de kayboluyor ve hedefe dogru ilerliyordu 15 dakika sonra gozden kayboldu.


Burda da benim aklima biz muslumanlarinda yuruyerek hac yapmalari geldi.
belki de boyle bir hac yolculugunun daha hayirli olacagi kaçinilmaz diyede dusundum.

Umarim gelecektede boyle bir açilim ve atilim muslumanlar tarafindadan da yapilmis olur çunku heyecani buyuk olur bunu ben bu yuruyusu yapan katolikler de kendi gozlerimle gordum.

Bundan sonrakileri isterseniz sedat in gunlugunden okuyun!!

slm


dilaver

6 Mayis 2007- Juan ve Cristina günü * Roncevalles -

Sabah uyandıktan sonra aç karnına bizimkileri uyandırmaya gittim. Oda numarası yok. Dilaverin cep telefonunu çaldırıp kapıları dinliyorum. Beni sapık diye yakalayacaklar.

Sonunda onları uyandırıyorum. Dilaver ve ben yola çıkıyoruz. Cidden çok mutlu oluyorum. Dilaverde çamurlardan payini aliyor. ilk koye ulastigimizda kahve içiyoruz ve birseyler yiyoruz. Kahve molasi sonrasi Hollandali 2 kari kocaya denk geliyoruz. Bir sure birlikte yuruyoruz. Arada bu yolu yuruyorlarmis.
Biri Almereden digeri Alkmaardan geliyor. Biskarret kasabasinda yollarimiz ayriliyor. Kahvede birşeyler içiyoruz. Bizimkiler ve dönecekler. Louise Fatih e kendisini Zubiri kasabasına kadar götürmesini istiyor. Yorulanlar Fatihin etrafina ususuyor. Taxi Fatih. Dolnus tarifesi ile Zubiri kasabasina herkesi goturuyor. Burada vedalasiyoruz. Yolda tanistigimiz Arjantinli haci adayi bizi 2 ispanyolla tanistiriyor. Kari koca Santiago de Composteladan Kuduse yuruyorlarmis. Bizden Turkiye ile ilgili bilgi istediler. Bilgi ve telefon numarami verdim. Fotograf çektirdik. Eylulde Istanbulda olmayi planliyorlar.

Bir yil içinde bu yolu tamamlayacaklarmis.

Bugun çok yorgun basladim. Ayaklarim tutmuyor. Dizlerim agriyor. Yolda ezan okuyorum. Çesmeden su içiyorum. Yalakada solucanlar var ama su enfes. Içmeye devam ediyorum.

Bugun pazar heryer kapali. Ispanyollar garip insanlar her yer kapali. Bizde olsa yol boyunca su satanlar olur. Bufeler açariz.

Insan kendini hac haline kaptiriyor. Aliminyum bastonlar iyi. tepelerde ve yamaçlarda faydali. Yolcunun arkadasi. Çamurlara çika bata devam ediyorum.

Dusunceler beni sariyor. Bu yolda olan savaslari anlamaya çalisiyorum. Bu yol hac yolu oldugu kadar bir savas yoluda.

Nede guzel yerler buralari. Çesmeler, pinarlar, dereler her taraftan su fiskiriyor. Patikalar ve yollar tertemiz. Pislik yok. Çop yok.

Derken yolda sabah gordugum ve fotografini çektigim bir adama rastliyorum Yaninda bir kadin var. Yavas yuruyorlar. Hiç konusasim yok. Hola diyorum. Çamurda yanlarinda geçemedigimden bir miktar arkalarinda gidiyorum. Patika yol dar ve çamurlu. Arada konusuyoruz. Adamin adi Juan Arajantinden geliyormus. Kadin Cristina Italyadan geliyor.

Benim Turkiyeden geldigimi soyleyince her ikiside heyecanlaniyor. Ilk defa bir Turkun bu yolu yurudugunu soyluyorlar. Ben bundan pek emin olmasamda oyledir diyorum. Konu konuyu açiyor. Neden bu yolu yurudugumu merak ediyorlar. Dini konular uzerinde biraz konusuyoruz.

Juan 3. defa bu yolu yuruyormus. Cristina ilk defasinda son 150 kilometreyi yurumus. Bu ikinci yuruyusu. Tum yolu yuruyecek. Hepimiz ayni yerde baslamisiz ama ancak burada bulustuk.
Her ikiside Katolik olarak dini amaçli yuruyorlar. Sabahki Hollandalilar gibi sportif amaçli degil.
Juan ilk iki yuruyusunde kendi çapinda mucizeler yasamis. Bu mucizelerin tesadufumu yoksa Allahin bir lutfumu oldugunu bulmak için yeniden yola çikmis. Arkamizdan 2 Alman geliyor. Fotograf çekiliyoruz.

Yolda kisa bir yemek ve su molasi veriyoruz. Juan in asasi gozume çarpiyor, nereden aldigini soruyorum. Roncesvalles den almis. Hac için aldigi asalarini anlatiyor. Bir asanin onu sevmesi ve onunda asayi sevmesi gerektigini anlatiyor. Yolda baska yerde nereden alabilirim diye soruyorum.

Bu yolculuk sizin ikinizle guzel olacak diyor ve asayi bana hediye ediyor.
Hayatimda ilk defa biri bana asa hediye ediyor. Duygulaniyorum. Henuz daha Zubiri kasabasina varmadigimizdan onun yol sonuna kadar yurumesini rica ediyorum. Beni kirmiyor.

Zubiri (eski adı muhtemelen Zubeyri olması gerek.) Köyün girişinde olan köprünün adı. Puente de la Rabia. Yani Rabianın köprüsü. Arapların varlığı çok azda olsa hissediliyor.


Misafirhaneye geldik. Esyalarımızı çıkardık. Dusa girdik. Ve tabiiki yine kirlileri yikama ritueli var. Kapida merdivenlere oturduk. Misafirhane yoneticisinin gelmesini bekliyoruz. Oturan çocuk nereden oldugumu soruyor. Turkum deyince Valla Turcomu diye soruyor. Kendisi Nikaragualiymis.
Almanyada oturdugundan Turk arkadaslari varmis. Valla diye Almanca konusmaya devam ediyor. Turk olmak burada avantajli. Yolun guzelligide burada heryerden insanlari taniyorsun. Herkesin tum malvarligi sirtinda tasidigi. Ve su ana kadar tasidiklarida fazla. Gelecek gunlerde farkina varacaklar. Burada misafirhane eski bir okuldan ibaret.
Yatakhane ucreti burada 6 Euro Aksam yemegi için 10,50 Euro oduyoruz. Yemekler fena degil ama hizmet berbat. Kasik biçak neredeyse masaya atiliyor. Bizde olsa adami doveriz. Burada her yer ayni. Hizmet kalitesi sifir. Bizim lokantalarimiz ve turizmcilerimiz bunlarla gozleri kapali rekabet ederler.

5 Mayis 2007 - Yagmur gunu



Bu sabah saat 8.30 gibi Saint Jean Pied de Port kasabasina vardik. Kucuk bir aramadan sonra Haci kayit burosunu bulduk. Buroda bulunan Lubnanli memur ilk once fotograf cekilmesini istemesede bizim Turk oldugumuzu ogrenince cok ilgi gosterip fotograf cektirdi. Hollandadan geldigimizi soyleyince bize yolun karsisinda olan Hollanda misafirhanesine gonderdi. L´Esprit de Chemin isimli misafirhanede bay Arno ve bayan Humberta ve gonullu olarak çalisanlar bizi guleryuzle karsiladilar. Kahve verdiler ve ayrintili yol bilgilerini verdiler. Disarda yagmur yagiyor. Uzun zamandan beri yagmurda yola baslayan olmadigini soyluyorlar.

Kapida fotograf çektirirken adamin biride disari çikiyordu. Bizim Turkçe konustugumuzu duyunca bize Turkçe konusmaya basladi. Adim Dean dedi. Kanadadan geliyormus. Istanbulda Turkoloji okumus. Iyiki sizi gordum dedi buralarda hiç Turkçe konusan yok diye dert yandi. Insallah yolda gorusuruz dedi. O bir gun sonra yola çikacakmis. Dilaver benimle ilk kilometreleri yurumek istedi. Arno Dilavere yagmurlugunu verdi. Geri donus yolunda iade etmek sartiyla. Burada insanlar birbirine daha guvenir oluyorlar. Yagmur bardaktan bosanircasina yagiyor. Allahin lutfu. Bugune yagacagi tuttu. Koyun çikisinda hemen yol yukselmeye basliyor. Hemen heryer yemyesil. Dilaverin spor ayakkabilari hemen islanmaya basliyor. Koyun yollari ve dag yolu tertemiz. Yollarda mavi deniz kabugu resimlerini takip ediyoruz. Yol epey rampali. 180 metreden basladik. 1 saat yurumeden sonra yorgunluk basti. 2 saat sonra bir koy evinde durduk. Koylu ile merhabalastik. Çesmeden su içtik. Dilaver usumeye basladigindan arabaya bindi. Hassan benimle yurumeye basladi. Burada manzara muhtesem. Yukselmeye basladigimizdan asagida vadiyi daha iyi gorebiliyoruz. Kan ter içinde kaldik. Yolda baska bir çesmeden su içiyoruz. 4 saat sonra ilk misafirhaneye ulasiyoruz. Kahvemizi yudumlarken ben ustumu degistiriyorum. Sirimsiklak olmusun terden. Kaç kilometre yurudugumuze bakiyoruz. Yanliz 8 kilometre yurumusuz. Ve ben bittim. Daha 18 kilometre yurumem gerekiyor.
Ya Allah deyip yeniden yola koyuluyorum. Bu ara misafirhaneye kadar baska haci adayina denk gelmedik. Saint Jean Pied de Port tan epey geç çiktigimizdan ilk haci adaylarini misafirhanede gorduk. 2 Fransiz kadin. Hassan, Fatih ve Dilaver beni burada birakiyorlar. Arabayla donup yagmurlugu birakacaklar. Sonra Roncesvalles koyune gidip beni bekleyecekler.
Ilk misafirhane 770 metre yukseklikte. Buradan itibaren yanliz gidecem.

1 kilometre sonra uzakta 4 sirt çantali hacilari goruyorum. Arkada olanlar epey yavas gidiyorlar. Onlara yetismem çok fazla zamanimi almiyor.

Merhaba diyoruz. 2 yasli alman kari koca. Hamburgdan geliyorlarmis. Sirt çantalari epey agir geliyor bana. Adam 65 yasinda karisi 55 yasinda. Çok yavas gidiyorlar. Onlari birakip yola devam ediyorum. Aksama zor Roncesvalles e yetisirler. 5 kilometre tek basima gidiyorum. Daglar sisli.

Yagmur yeniden yagmaya basliyor. Ruzgarda bastirdi. Ileride 2 sirt çantali kadin goruyorum. Yollarda dere ve pinarlara dolu.

Burada olan savaslari dusunuyorum. Moralilarin burayi fethettigini. Buyuk Charles in inançsiz Basklara karsi yaptigi savaslari. ve Daha oncesini Romalilarin buralari fethettigini. Emir Abdurrahman Al Gafikinin buralarda bu derelerden abdest aldigini ve namaz kildigini hayal ediyorum. Halk kahramani Rolandin savas sonrasi kanli ellerini yikayip Papaya Bask ulkesininde katolik dunyasina katildigini dusunuyorum. Birden kendi Anneannem aklima geliyor. Babaannem aklima geliyor. Olmus olan akrabalarima dua ediyorum. Ezan okuyorum daglara karsi. Bundan sonra her gun yol boyunca ezan okuyacagima soz veriyorum.

18 kilometre sonra yol asfalt yol parçasindan çamurlu yola donusuyor. Yol ayriminda buyuk bir Haç var. 2 kadin orada mola vermisler. Onlarda Almanlar. Çamurlu dag yoluna girer girmez koyun surulerine denk geliyorum. Koyunlarin ve diger surulerin çanlari muzik gibi geliyor.

Bundan sonra yol çok kotu olmaya basliyor. Yanimda pek fazla su yok, ekmekte yok. Çamura bata çika gidiyorum. Sis basti. Onumu goremiyorum. Arada sis yok olunca onume bakiyorum. Çamurda zor yuruyen birini goruyorum. Kadinin adi Lousieymis. Houstan, Texastan geliyorum diyor. 3. kez yuruyormus. Çok kilolu biri buda zor aksama varir diye dusunuyorum.
Her taraf çamur. Ayakkabilar pantalon çamur oldu. Yolda mola veriyorum. Biraz su içiyorum. Her taraf bana Karadenizi hatirlatiyor. Mor sumbuller açmis. En çok sevdigim renk diye dusunuyorum. Karnim açikiyor. Haritaya bakiyorum. 4 kilometre kalmis. 1 saatte giderim diye dusunuyorum. Çamurlu yoldan çiktigimda 3.6 kilometre var. Ormandan geçmem gerekiyor. Yol haritasina bakiyorum. Orman yerine sose yolu tercih edin diyor. Nerdeyse ormana girecem.
Geriye donuyorum. Ana yola çikip yurumeye basliyorum. Yolda kimseler yok. 2 saat sonra yine kimseler yok ve yol devamli yukseliyor. Roncesvalles e inmesi gerekiyor. Sisten onumu goremiyorum. Havada kararmaya basliyor. Saat alti olmus. Yolun sonuna geliyorum. Dagda kar var ve çok soguk. Kayboldugumu anliyorum. Ilk gun ve ben kayboldum.
Su ana kadar misafirhanede olup kahve içmem gerekirdi. Ne yapacagimi bilemiyorum. Esim ariyor kayboldum diyorum. Guluyorum ama endiseliyim. Sonunda Saint Jean Pied de Port ta bulunan misafirhaneyi ariyorum. Hemen asagiya in ve orada kalma diyorlar. Kurtlarin ulumasini isitiyorum. Bu daglarda ayilarda var. Ayi veya kurtlara denk gelirsen ne yapacagimi dusunuyorum. 1 Saat yurudukten sonra GR 65 yol levhasini yeniden goruyorum. Arada bir kaç defa Dilaver ile telefonlastik. Onlarda panik olmuslar. Çok yorgun olmama ragmen inanilmaz sekilde hizli yuruyorum. Sonunda Roncesvalles koyunu goruyorum. Ne kadar mutlu oldugumu yazamam.

Daglar ve inis yolu 2. dunya savasindan kalan siginaklarla dolu. Savas buradada izlerini birakmis.

Dilaver park yerinde beni bekliyor. Hassan ve Fatih yok. Beni aramaya çikmislar.

Misafirhaneye gidip kayit yaptiriyorum. Dus alip kirli çamasirlari yikiyorum.

Hepimiz yemek yemek icin karsi tarafta olan restorana gidiyoruz. 3u için hotelde yer ayirtiyoruz. Yemekten sonra usudugumden gidip yatiyorum. Isiklar tam saat 10da kapaniyor.
Hemen uyuyorum. Her tarafim agriyor. Yarin yuruyemem gibi geliyor.

Misafirhane 150 yataktan olusan tek bir oda. Ranzalarda yatiyoruz.

Gece uyaniyorum. Birisi çok horluyor. Allahtan horlayan ben degilim.

Sabah saat 6da uyandiriyorlar. Ilahiler çaliyor. Biraz yatak keyfi yapiyorum. Lavabo ve tuvaletlerde simdi sira vardir. Ustumu giyinip misafirhaneyi isleten Hollandali gonullulere tesekkur edip Yola çikiyorum.
Misafirhane kilisenin mali. Isletenler Hollandalilar. Gecelik ucret 5 Euro. Restoranda haci yemegi 8 Euro.

5 Mayıs 2007 Cumartesi

4 mayis 2007

Bugun Cuam namazindan sonra Sponsorlarimiz AGIS Zorgverzekeringen, Mylene van Koeveringe ve Komfortours, Osman Celik tarafindan ugurlandik. Mevlana programi ve UETD genel yonetim kurulu baskani Veyis Gungor Ispanyolca Kurani Kerimi Santiago de Compsotela Piskoposuna verilmek uzere teslim etti. Detaylarini daha sonra anlatacagim uzun suren bir yolculuktan sonra Saint Jean Pied de Port kasabasina sabah saat 08.30 da geldik.