Santiago Derneğinin yıllık toplantısı bu yıl Haarlem kentinde yapıldı. Burasınında kanalları tüm Hollandada olduğu gibi ünlü.
Haarlem Hollanda'da Kuzey Hollanda eyaleti başkenti ve her yıl yapılan çiçek arabaları konvoyu ile ünlü.
5 mayis 2007 tarihinde St.Jean Pied de Port, Fransa'da başlayacak olan yolculuğum 770 km sonra 6 Haziran 2007'de Santiago de Compostela, Ispanya'da sona erdi. Finisterra denilen Dünyanın sonu olarak adlandırılan yere 93 km ek olarak yürüdüm. Toplam yürüme mesafesi 863 KM.Yürüyüş 11 Haziran 2007 de tamamlandı.www.biryolcunungunlugu.com burada yeni maceralarımızı bulabilirsiniz. www.sultanstrail.com burada Sultanlar Yolu güzergahı bulunuyor.
24 Kasım 2008 Pazartesi
3 Eylül 2008 Çarşamba
Übung macht den Meister
Übung macht den Meister. Yani deneye deneye bu yürüme işini öğreneceğiz. Tabii almanca ve İspanyolcayıda. Son günlerde daha iyi yürümeye başladım, belkide daha fazla zaman ayırdığımdan olsa gerek.
Santiago derneğinin yerel bölümü ile birlikte 20 kilometrelik bir yürüyüş yaptık. Noord Holland pad denilen yürüyüş yolunun son 20 kilometresi. Çok zevkliydi.
Anna ile güzel bir pazar yürüyüşü yaptık.
Kraantje lek denilen yere 9 kilometrelik bir yürüyüş yaptım. Sıkıydı 1 saat 45 dakikada
Santiago derneğinin yerel bölümü ile birlikte 20 kilometrelik bir yürüyüş yaptık. Noord Holland pad denilen yürüyüş yolunun son 20 kilometresi. Çok zevkliydi.
Anna ile güzel bir pazar yürüyüşü yaptık.
Kraantje lek denilen yere 9 kilometrelik bir yürüyüş yaptım. Sıkıydı 1 saat 45 dakikada
13 Mayıs 2008 Salı
2 Mayıs 2008 Finisterre - Barcelona Otobüs ve Uçak
Deniz kenarından Finisterre köyüne dönüş yolunda bahar manzarası
John, Annemarie ve Johannes kahvaltı için yer arayışında
Meçhul yolcu anıtı. Eline valizini alıp uzak denizlere yol alan maceraperestlere adanmış olan bir anıt.
Finistere limanından bir manzara. Liman gece ve gündüz muhteşem. Romantik anlara gebe bir halde sizi bekliyor.
Bu sabah keyifli uyanıyoruz. Son günlerin yorgunluğu üstümüzden kalın bir yorgan gibi düşmüş gitmiş. Herkes sabah duş almanın keyfini yaşıyor. Küçük mutluluklarla hayat ne güzel. Kahvaltı için limanda bir yer bakıyoruz. İlk durağımız sabah sabah dumanaltı olmuş bir cafe. Almanya'da çalışmış olan bir İspanyolun cafesini açmasını bekliyoruz. Burası sigara içilmez bir yer. Ayrıca çörekleri ve sandöviçleride enfes. Yine tabiiki Cafe con lecche eksik değil. Meşhur sütlü kahvemiz.
Kahvaltı her ayrılıkta olduğu gibi hüzünlü ama aynı zamanda birşey başarmış insanların duyduğu başarı hissinin getirdiği sevinçte var. Yani iki arada bir derede hali hat safhalarda.
Annemarie İspanya'da birkaç gün daha kalacağından Cee kasabasında otobüsden iniyor. Biz 3 yanlız adam yolumuza devam ediyoruz.
Otobüs ancak yarı yola götürecekmiş bizi. Bazı Finistere otobüsleri buradan eyalet başkenti olan A Coruña 'ya ya gideceğinden bizi yolda atıyor. Ames kasabasında Santiago otobüsünü bekliyoruz. Otobüs bağlantısı iyi 10 dk.da otobüsümüz geliyor. Otobüsler restoranların aksine bürokrasiden arındırılmış. Hemen paranı ödeyip oturuyorsun. Yolculuk zevkli geçiyor. Otobüs yolunun bir kısmı yürüyüş parkuruna denk geliyor. Saatlerce yürüdüğün yerleri dakikalarla aşman ayrı bir duygu.
John, Annemarie ve Johannes kahvaltı için yer arayışında
Meçhul yolcu anıtı. Eline valizini alıp uzak denizlere yol alan maceraperestlere adanmış olan bir anıt.
Finistere limanından bir manzara. Liman gece ve gündüz muhteşem. Romantik anlara gebe bir halde sizi bekliyor.
Bu sabah keyifli uyanıyoruz. Son günlerin yorgunluğu üstümüzden kalın bir yorgan gibi düşmüş gitmiş. Herkes sabah duş almanın keyfini yaşıyor. Küçük mutluluklarla hayat ne güzel. Kahvaltı için limanda bir yer bakıyoruz. İlk durağımız sabah sabah dumanaltı olmuş bir cafe. Almanya'da çalışmış olan bir İspanyolun cafesini açmasını bekliyoruz. Burası sigara içilmez bir yer. Ayrıca çörekleri ve sandöviçleride enfes. Yine tabiiki Cafe con lecche eksik değil. Meşhur sütlü kahvemiz.
Kahvaltı her ayrılıkta olduğu gibi hüzünlü ama aynı zamanda birşey başarmış insanların duyduğu başarı hissinin getirdiği sevinçte var. Yani iki arada bir derede hali hat safhalarda.
Annemarie İspanya'da birkaç gün daha kalacağından Cee kasabasında otobüsden iniyor. Biz 3 yanlız adam yolumuza devam ediyoruz.
Otobüs ancak yarı yola götürecekmiş bizi. Bazı Finistere otobüsleri buradan eyalet başkenti olan A Coruña 'ya ya gideceğinden bizi yolda atıyor. Ames kasabasında Santiago otobüsünü bekliyoruz. Otobüs bağlantısı iyi 10 dk.da otobüsümüz geliyor. Otobüsler restoranların aksine bürokrasiden arındırılmış. Hemen paranı ödeyip oturuyorsun. Yolculuk zevkli geçiyor. Otobüs yolunun bir kısmı yürüyüş parkuruna denk geliyor. Saatlerce yürüdüğün yerleri dakikalarla aşman ayrı bir duygu.
1 Mayıs 2008 Corcurbion - Finisterre 12 km
Finisterre Sahil kıyısı. Issız plajda kendi ayak izlerini görebilirsin.
John From Australia. Aslen Maltalı.
John From Australia. Aslen Maltalı.
Italyan kahvesinde sabah çayı ve dondurma. Sabah sabah dordurmada yenirmi demeyin. Afiyetler sizde yeyin keyfini çıkarın.
Sabah pek erken uyanmıyoruz. Nasıl olsa bugün son yürüyüş günümüz ve yolumuz çok kısa, sadece 12-13 kilometre. Yolun ilk bölümü asfalt üzerinden ve küçük yerleşim birimlerinden geçiyor. İlk bulduğumuz açık cafeterya pizzacı karışımı bir yere giriyoruz. Sahibi İtalyan Almanya'da uzun yıllar gurbetci olarak çalışmış ve sonunda bu kasabaya yerleşme kararı almış. Yani yeniden gurbet. Ama gurbete rağmen mutlu bir insan. Sonuçta herkes bir yere yerleşme kararı aldığında yeni bir vatan oluşuyor. Yeni vatana alıştığın sürece kişisel mutluluğunda çoğalıyor. Bu bizim gibi Hollanda ve diğer avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler içinde geçerli.
Yolda Avusturyalı genç Johannes ile konuşuyoruz. Ahçıymış. İşinden mutluluk duyan bir genç ve yürümekten zevk alan biri. Dün 52 kilometre yürümesine rağmen bugün epey dinç ve sevinçli.
Yolda John yine Hermann Hesse üzerine konuşmaya başladı. Siddharta ve Sedat arasında bağlantılar kurmakla meşgul. Johannes, benim yanımda Siddharta Almanca olarak var diyor. Dördümüzde şaşkınız. Annemarie, John ve ben 2 günden beri bunu konuşuyoruz. Johannes yola çıkmadan ablasının verdiği Siddharta kitabını okuyor ve yolu bu kısmında bize denk geliyor. Tesadüfün bu kadarıda bizi şaşırtıyor.
Daha sonra kitabı okudukça kitap ve Hermann Hesse beni dahada çok şaşırtacak.
Zevkli konuşmalar ve şakalarla ilerlerken birden şaşırıyoruz. karşımızda deniz ve pırıl pırıl bir plaj. Gündüz yakamozları diyebileceğimiz pırıltılar denizin ve kumları yalıyor. 3 yaşlı çocuk ve bir genç adam deniz kabukları topluyoruz. Yassı deniz kabuklarına ilk defa denk geliyorum. Arkadaşlara dağıtmak üzere epey topluyoruz. Deniz kabuğu aynı zamanda Santiago yürüyüşününde simgesi.
Plajda kumların üstünde yürümek inanılmaz bir zevk. Herhangi biryerde sizde kumların üstünde yürüyün. Deniz kabuklarının ve kumun hışırtısı ayaklarının altında sana bir deniz masalı anlatır ve sen bunu gözlerin kapalı dinlersen denizin sana anlatmak istediklerini ve hayatın önemini anlarsın.
Daha doğrusu hayatın ve senin bu hayat içinde olan önemsizliğini.
Hayatın önemi seni hayatın ne kadar önemsemediği kadar önemli.
Plajın sonunda yeniden asfalt yola çıkıyoruz. Denizin gördüğün sürece denizin büyüsüde devam ediyor. Biz yolumuzun sonuna geliyoruz. Ama hayat her zaman sen yolun sonunda olsan bile bu yola yeni başlayanların olduğunu söylüyor. Bu burada böyle ama sizin hayatınızdada böyle. Siz yolun belirli bir yerindeyken yeni başlayacak olanlar doğuyor. Bazen de yolun bir yerinde sizden önce burada olanlarla ve sizden sonra gelenlerle yolunuz ve hayatınız çakışıyor.
Bu yolda olduğu gibi yolunuza çıkanlar için şükredin ve bunu hayatınızın, kısada olsa, güzel bir parçası yapın.
Sabah pek erken uyanmıyoruz. Nasıl olsa bugün son yürüyüş günümüz ve yolumuz çok kısa, sadece 12-13 kilometre. Yolun ilk bölümü asfalt üzerinden ve küçük yerleşim birimlerinden geçiyor. İlk bulduğumuz açık cafeterya pizzacı karışımı bir yere giriyoruz. Sahibi İtalyan Almanya'da uzun yıllar gurbetci olarak çalışmış ve sonunda bu kasabaya yerleşme kararı almış. Yani yeniden gurbet. Ama gurbete rağmen mutlu bir insan. Sonuçta herkes bir yere yerleşme kararı aldığında yeni bir vatan oluşuyor. Yeni vatana alıştığın sürece kişisel mutluluğunda çoğalıyor. Bu bizim gibi Hollanda ve diğer avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler içinde geçerli.
Yolda Avusturyalı genç Johannes ile konuşuyoruz. Ahçıymış. İşinden mutluluk duyan bir genç ve yürümekten zevk alan biri. Dün 52 kilometre yürümesine rağmen bugün epey dinç ve sevinçli.
Yolda John yine Hermann Hesse üzerine konuşmaya başladı. Siddharta ve Sedat arasında bağlantılar kurmakla meşgul. Johannes, benim yanımda Siddharta Almanca olarak var diyor. Dördümüzde şaşkınız. Annemarie, John ve ben 2 günden beri bunu konuşuyoruz. Johannes yola çıkmadan ablasının verdiği Siddharta kitabını okuyor ve yolu bu kısmında bize denk geliyor. Tesadüfün bu kadarıda bizi şaşırtıyor.
Daha sonra kitabı okudukça kitap ve Hermann Hesse beni dahada çok şaşırtacak.
Zevkli konuşmalar ve şakalarla ilerlerken birden şaşırıyoruz. karşımızda deniz ve pırıl pırıl bir plaj. Gündüz yakamozları diyebileceğimiz pırıltılar denizin ve kumları yalıyor. 3 yaşlı çocuk ve bir genç adam deniz kabukları topluyoruz. Yassı deniz kabuklarına ilk defa denk geliyorum. Arkadaşlara dağıtmak üzere epey topluyoruz. Deniz kabuğu aynı zamanda Santiago yürüyüşününde simgesi.
Plajda kumların üstünde yürümek inanılmaz bir zevk. Herhangi biryerde sizde kumların üstünde yürüyün. Deniz kabuklarının ve kumun hışırtısı ayaklarının altında sana bir deniz masalı anlatır ve sen bunu gözlerin kapalı dinlersen denizin sana anlatmak istediklerini ve hayatın önemini anlarsın.
Daha doğrusu hayatın ve senin bu hayat içinde olan önemsizliğini.
Hayatın önemi seni hayatın ne kadar önemsemediği kadar önemli.
Plajın sonunda yeniden asfalt yola çıkıyoruz. Denizin gördüğün sürece denizin büyüsüde devam ediyor. Biz yolumuzun sonuna geliyoruz. Ama hayat her zaman sen yolun sonunda olsan bile bu yola yeni başlayanların olduğunu söylüyor. Bu burada böyle ama sizin hayatınızdada böyle. Siz yolun belirli bir yerindeyken yeni başlayacak olanlar doğuyor. Bazen de yolun bir yerinde sizden önce burada olanlarla ve sizden sonra gelenlerle yolunuz ve hayatınız çakışıyor.
Bu yolda olduğu gibi yolunuza çıkanlar için şükredin ve bunu hayatınızın, kısada olsa, güzel bir parçası yapın.
Labels:
annemarie,
finisterre,
Johannes Thünauer,
john cumbo,
schelp,
strand
30 Nisan 2008 Olveira - Corcurbion 24 km
Sabah kalkar kalmaz hemen cafe ye koşuyoruz. hem karnımız aç, hem kafein krizimiz gelmiş hemde ayakkabılarımız daha şöminenin yanında.
Dün akşam ayaküstü merhabalaştığım John ve Annemarie ile yürümeye başlıyoruz. Bu yolculuk bir garip sabah merhaba diyorsun ve sonra çoğu insanla kırk yıllık dostunmuş gibi yola çıkıyorsun. Güveniyorsun.
Dün akşam ayaküstü merhabalaştığım John ve Annemarie ile yürümeye başlıyoruz. Bu yolculuk bir garip sabah merhaba diyorsun ve sonra çoğu insanla kırk yıllık dostunmuş gibi yola çıkıyorsun. Güveniyorsun.
Labels:
annemarie,
corcurbion,
Johannes Thünauer,
john cumbo,
misafirhane,
şarap,
vejetarjen yemek
26 Nisan 2008 Arzua - Lavacolla 30 km
Arzua kasabasi misafirhanesinin önü. Sarria kasabasından 3 gün yürüyüş mesafesinde.
Vanessa ve Holy Crocs. Yolda ayakları ağrıyan İspanyollar çeşitli yöntemler deniyorlar. Vanessa, Barcelonadan geliyor, Crocs ayakkabıları ile yürümeyi tercih edenlerden. Benim gördüğüm tek insan bu ayakkabılarla.
Yol buralarda ökaliptus ağaçları ile kaplı. Mentol kokusu yürürken çok hoş oluyor
Bu sabah kalktığımda dün akşam yemek yediğim İtalyanlarda uyanmışlardı. Hava bahara meyil ettiğinden gece pek soğuk olmadı. Benimle birlikte horlayanlar epey olduğundan bende yabancılık çekmedim zannedersem. Dün akşamki yemek çok nefisti ve ayrıca 3 italyan ve Brezilyalı bayan aynı zamanda iyi bir masa arkadaşlıydılar.
3 haftadan beri birlikte yürüyen gruba benim dahil olmam sorun olacaktı. Sabah kahvaltıda olası yol sorunlarınıda göze alarak onlar yola çıkarken ben biraz daha kalmayı ve bir kahve daha içmeyi tercih ettim.
Cafe çıkışında Vanessa'ya denk geldim. Merhabalaştık ve ben yola devam ettim.
Vanessa ve Holy Crocs. Yolda ayakları ağrıyan İspanyollar çeşitli yöntemler deniyorlar. Vanessa, Barcelonadan geliyor, Crocs ayakkabıları ile yürümeyi tercih edenlerden. Benim gördüğüm tek insan bu ayakkabılarla.
Yol buralarda ökaliptus ağaçları ile kaplı. Mentol kokusu yürürken çok hoş oluyor
Bu sabah kalktığımda dün akşam yemek yediğim İtalyanlarda uyanmışlardı. Hava bahara meyil ettiğinden gece pek soğuk olmadı. Benimle birlikte horlayanlar epey olduğundan bende yabancılık çekmedim zannedersem. Dün akşamki yemek çok nefisti ve ayrıca 3 italyan ve Brezilyalı bayan aynı zamanda iyi bir masa arkadaşlıydılar.
3 haftadan beri birlikte yürüyen gruba benim dahil olmam sorun olacaktı. Sabah kahvaltıda olası yol sorunlarınıda göze alarak onlar yola çıkarken ben biraz daha kalmayı ve bir kahve daha içmeyi tercih ettim.
Cafe çıkışında Vanessa'ya denk geldim. Merhabalaştık ve ben yola devam ettim.
25 Nisan 2008 Cuma
25 Nisan 2008 Melide - Arzua 18 km
Bugun sabah gunesli bir havada yola ciktik.
Kahvaltiya luks kahvalti salonunda baslaik. 4 Euro. Bu yolculukta buyuk bir para. Gece kalacak yerimize konaklama ucreti olarak 3 Euro odedik.
Kahvaltiya luks kahvalti salonunda baslaik. 4 Euro. Bu yolculukta buyuk bir para. Gece kalacak yerimize konaklama ucreti olarak 3 Euro odedik.
22 Nisan Barcelona - Santiago ve Sarria
Burası havaalanı cafe'si. Barcelona havaalanında mutlaka uğrayın.
Yorucu bir gecenin sabahında havaalanında kahvaltı yapıyorum. Havaalanında bulunan pastanede çok güzel croissantlar var. Tek kelime enfes. Çörekler ve pastalar mis gibi kokuyor. Kendime kahve ve croissant alıyorum. Gözüm ve karnım aç. Yanına çukulatalı çöreklerden alıyorum. Birde portakal suyu. Ancak kahvaltı sonrasıda daha çok erken.
Yorucu bir gecenin sabahında havaalanında kahvaltı yapıyorum. Havaalanında bulunan pastanede çok güzel croissantlar var. Tek kelime enfes. Çörekler ve pastalar mis gibi kokuyor. Kendime kahve ve croissant alıyorum. Gözüm ve karnım aç. Yanına çukulatalı çöreklerden alıyorum. Birde portakal suyu. Ancak kahvaltı sonrasıda daha çok erken.
21 Nisan 2008 Pazartesi
Barcelona Havaalani 21 Nisan gecesi
Barcelonada isguzarlik yapip hotel ayarlamadigimdan havaalaninda yerde yattim. Evsizlerin kandilerini nasil hissettiklerini anlamak icin yeterli bir deneyim. Sonsuz bosluktaki yerini doldurmak istemek.
Buradaki yeni yolculugumda herkesin sonsuz boslukta (hiclik) yerini doldurmk istemesi. Bu bosluk sen yerini doldurdukcada bos kaliyor.
Bunun guzel ve dayanilmaz cekici tarafida bu.
Gecenin sessizliginde havaalaninin sesi bi daha korkunc
Buradaki yeni yolculugumda herkesin sonsuz boslukta (hiclik) yerini doldurmk istemesi. Bu bosluk sen yerini doldurdukcada bos kaliyor.
Bunun guzel ve dayanilmaz cekici tarafida bu.
Gecenin sessizliginde havaalaninin sesi bi daha korkunc
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)