13 Haziran 2007 Çarşamba

10 Haziran 2007 Olveira - Finisterre Dünyanın sonu








Gece mükemmel uyudum. Miguel ve ben mısır ambarında uyuduk. Kimse horlamamdan rahatsız olmadı.
Miguel gece yine hemen hergün olduğu gibi fazla kaçırdı zannedersem. Sabah erkenden köylülerle birlikte uyandım. Dünyanın sonuna uzun bir günümüz var.
Sabah kahvaltısından sonra yola çıktık.
Dünden hızlı yürüyorum. Bizimkiler Miguel, Giovanni, Ever ve yeni dostumuz Eduardo dünyanın sonuna gelmeyeceklermiş. Yolda sahil kasabası olan Corbunion da kalacaklarmış. Yarın dünyanın sonuna gelecekler. 5 km yürüdükten sonra Hospital denilen yerde bir kahve içiyoruz. Hospitalden sonra 15 km yemek yiyecek veya içecek bir yer yok.

Buraya kadar yol çok güzeldi. Ağaçli ve bol yeşilli,

Hospitalden sonra yol aynı güzellikte devam ediyor. Bol inişli ve çıkışlı. Terliyoruz.

Arada diğer günlerdede gördüğüm gibi buradada yazın orman yangınlarından nasibini almış ağaçlar var. 20km sonunda korkma diyorum bu tepenin arkasında deniz var.

36 gün sonra yeniden denizi görüyorum. Hava güneşli deniz nazlı. Denizi seviyorum. Hemde çok seviyorum. Zannedersem denizde beni seviyor. Rüzgarsız bir gün.

Bol taşlı bir dere yatağından denize doğru iniyoruz. Ayak bileğim 3 defa burkuluyor. Allaha şükür bir sorun olmuyor. Yorgunluk alametleri. Neyseki bugün son gün.

Cee kasabasına geliyoruz. Bugün kilisenin ayin günlerindenmiş. Düğün var. Havai fişekler var.

Bizde seviniyoruz sanki bizim için özel havai fişek patlatıyor havasındayız.

Burada Hollandadan yürüyen Pierre denk geliyorum. O bizden 1 gün önce yola çıktığından dönüş yolunda. 2 gün daha Santiago da kalacakmış.

Biraz birşeyler yedikten sonra internet cafede biraz fotoğrafları kopyalıyoruz. Corburiona kadar asfaltta üzerinden denize paralel gidiyoruz. Sonra bizimkiler buradaki misafirhaneye doğru ayrılıyorlar.

Burada Giovanni, Ever, Miguel ve Eduardo ile yollarımız ayrılıyor. Öpüşüyoruz. Daha sonra görüşelim diyoruz ama biliyoruzki büyük bir ihtimalle bu son, son görüşmemiz.

Hüzünleniyoruz. Her ayrılık gibi buda üzüyor. Üzülüyoruz.

Sonra yanlız yürüme saatleri var. Denize giden insanlar ve benim gibi bu sıcak havada sırtında 10 kilo yük ile yürüyenler. Asfalt üzerinde bir 8-9 km yürüyorum. Asfalt normalde yorucu fakat sıcakta dahada yorucu. Heryer yapış yapış ter. Solda plaj gözüküyor. Son 6 km. Bunun 3 km si plajda. Altın rengi kumlar ve turkuaz mavisi deniz. Keyfim yerine geliyor. Denize gireyim diye düşünüyorum ama nedense sonraya bırakıyorum. Olmayacak bir sonraya. İstediklerini olmayacak bir sonraya bırakmamak gerek. Buda bugünlük beni olmayacak sonram.

Sahilde restoranların arasından geçerek köye doğru yürüyorum. Yürüyüş yapan insanlar var.

Sevgililer var. Ben burada tek başıma dünyanın sonuna yürüyorum. Misafirhanenin önünde Mayorkalı Alberto beni bekliyor. Almanlar yine sıradalar, Alberto otelde kalıyormuş.

Bende otelde kalmaya karar veriyorum. Tek kişilik odalar dolu. Bana tek kişi fiyatına çift yataklı büyük bir oda veriyorlar.

Odada küveti doldurup keyif yapıyorum. Çocuklar gibi seviniyorum. Bir yatak ve küvet insanı bu kadar mutlu ediyor.

Traş oluyorum. Kolonyaları sürünüyorum. Yeni mor gömleğimi giyiyorum. Ver elini dünyanın sonu.

Köy meydanında tanıdıklara rastlıyorum. Yolda görüştüğüm insanlar var. Merhaba dediğimiz ama konuşmadığımız insanlar. Burada daha rahatlar. Merhabalaşıyoruz. Birbirimizi tebrik ediyoruz. Yolun sonuna ve dünyanında sonuna geldik diye. Burada fenere ve dünyanın sonu olarak tamınlanan 0,00 km taşına 3,6 km varmış.

Güneşin batışını seyretmek üzere yola çıkıyoruz. Matheus, Nicole ve Cristina şarap ve sandöviç almışlar.

Juan erken geldiğinden o yukarı çıkmış. Yorgun. O gelmiyor. Biz yavaş yavaş çıkıyoruz. Sırt çantası olmadan yürümek biraz garip geliyor. Yolun keyfini çıkara çıkara yürüyoruz.

Fenerin hemen dibinde 0,00 km taşı. Yolun sonu burası. Aynı zamanda yolun başıda burası. Her yolun bitiminde yeni bir yol başlıyor. Bu yolda hayatımız gibi. Bugün bizim 37 gün önce başladığımız yerde bu yola başlayanlar var. Onlarda yola bitmeyecekmiş gibi bakıyorlar.

Ömür gibi, bitmeyecekmiş gibi bakıyorsun. Birde bakmışsınki 47 yıl geçmiş.

Yolda mezarlıklarda yatanlara bakıyorsun. Onlarda bu hayat hiç bitmeyecekmiş gibi yaşamış olan insanlar. Bizim gibi.

Kayalıklardan denize doğru iniyorum. Yağmur çiselemeye başlıyor. Sis başlıyor. Güneşin batışını göremeyeceğiz. Güneş biz onu görmesekte batıdan batmaya devam ediyor. Hayatta böyle sen olmasanda devam ediyor. Bundan sonra batıya yürümeyeceğiz. Doğuya yürüyüş başlıyor.

Barda oturuyoruz. Barda çalışan kızlar barın kapanış saati yaklaştığından müşterilere pek iyi bakmıyorlar. Yol anılarımızı anlatıyoruz. Gülüyoruz. Yolda tuvalet muhabbeti ana tema. Yolda ihtiyaç molası verirken yaşanan anlar.

İçkilerimizi içtikten sonra geriye yolculuğumuz başlıyor.

Dilaver, Hasan ve Fatih ile başlayan yolculuğum Cristina ile bitiyor. Sanki hayat boyu dost olan insanlar gibi sarılarak yokuş aşağı iniyoruz. O babasını özlemiş bende evimi ve çocukları özledim.

Hiç yorum yok: